Hürriyet

6 Aralık 2011 Salı

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 35.Bölüm )

35.Bölüm



Azrail, kanadının bir tüyünü kopartıp, Mehdi'ye uzatır.

-Al bunu! Bovak ne yapacağını biliyor. Zamanımız fazla değil! Git!

Mehdi:

-Ama polisler... Dışarıda...

Azrail:

-Dışarıda kimse yok. Asla da olmadı. Sence, birileri olsaydı bu kadar sese gelmezler miydi içeri? Bütün bunlar birer aldatmaca, gözünü örten bir büyü...

Mehdi, bir umutla söze başlamak ister ama Azrail ne soracağını anlar ve o sormadan cevaplar:

-Kızın değil... O gerçekten öldü!

Mehdi, son umut kırıntısını da kaybeder ve  tüyü alıp, oradan uzaklaşır. Bovak'ın yanına gitmek için...

Birazdan... Bovak'ın evi...

Bovak:

-Hoşgeldin Mehdi.

Mehdi:

-Kızım... O eve gittiğimde ölmüştü. O minicik bedeni... Bunu... Bunu o şerefsize ödeteceğim!

Bovak, ayağa kalkar ve Mehdi'ye dostane sarılarak:

-Kaybın için üzgünüm! Başın sağolsun...

Mehdi'nin gözleri yaşlı, elini ceketinin cebine atar ve Azrail'in ona verdiği tüyü alır, uzatır Bovak'a.

-Azrail oradaydı... Bunu sana vermemi istedi.

Bovak, elinden aldığı tüyü, sanki hazine bulmuşçasına kapar. Sevinçle:

-İşte! En sonunda!

Mehdi, orada öylece beklemektedir. Salonun ortasında...

-Ne olacak şimdi? O Deccal denen katille ne zaman karşılaşacağım?

Bovak, gülümser. Sonra gülümsemeleri, kahkahalara döner. Katılıncaya kadar güler. Mehdi, ne olduğunu anlamamıştır.

-Ne? Neden gülüyorsun?

Bovak, gülmeye devam eder. Mehdi'nin bu manzara karşısında canı sıkılmaya ve sabrı taşmaya başlamıştır. Sinirlenir!

-Ne oldu? Nedir bu kadar komik olan?

Bovak, gülme krizinden henüz çıkmış ama kıkırdamaya devam eder halde, elinde ki tüyü alıp, içeride ki odaya gider. Mehdi, ne olduğunu anlamak için onu takip eder. Bovak'ın dağınık olan odasında, ortada eski bir tahta masa, üzerinde bazı parşömenler ve eski kitaplar vardır. Duvar askılı raflar ve üzerlerinde çeşitli boylarda iksir şişeleri. Mumların aydınlattığı oda, bundan fazla seçilememektedir. Bir raftan aldığı bakır kadehi masanın üzerine koyar. Tüyü de içine...

Mehdi:

-Ne yapıyorsun?

Bovak, yüzünde hala bir sırıtma, onu cevaplar:

-Bu kadeh ne biliyor musun?

Mehdi, kafası iyice karışmış olarak:

-Bilmiyorum. Ne?

Bovak, kadehi eline alıp, başının üzerinde havaya kaldırarak:

-Bu, Kadeh-i Şerif! Hz. Muhammed'in su içtiği kadeh! İram bunu benim için getirmişti!

Mehdi ne olduğunu hala anlamamıştır. Kadehi tekrar yerine koyar ve eline bir hançer alır. Bileğini bu hançerle keser ve içinde ki tüyün üzerine kanını damlatır. Sonra üzerinde sembollerin olduğu bir taşla tüyü ezer. Ezer... Ezer... Ve ezer... Mehdi, şaşkın gözlerle onu seyretmektedir. Bovak, konuşmaya devam eder.

-İlk önce, bozulmamış bir ruhun dokunduğu, Allah'ın son peygamberinin(Hz.Muhammed) kutsadığı eşya: Kadeh-i Şerif. Sonra peygamberin ruhunu alan meleğin varlığının somut kanıtı: Azrail'in tüyü. Bir lanetlenmişin kanı: Benim kanım. Son olarak da... Der ve masanın üzerinde duran ufak şişeye uzanır. Şişenin içini, kadehe boşaltır. Mehdi'ye boş şişeyi göstererek:

-En son olarak da; bakire ve günahsız bir kız çocuğunun yaşam sıvısı! Der ve kadehi başına diker!

Mehdi'nin beyninde yıldırımlar çakar. Gözbebekleri büyür. Terlemeye başlar! Hareket edemez. Donup kalmıştır. Bovak, son yuduma kadar içer ve kadehi masaya bıraktıktan sonra der ki:

-Evet Mehdi, Deccal benim!

...
 

35.Bölümün sonu.


DEVAM EDECEK... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder