Hürriyet

2 Aralık 2011 Cuma

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 32.Bölüm )

32.Bölüm



Hoca, evinde oturmaktadır. Önünde Kuran-ı Kerim. Etrafında dizili mumlar ve düşüncelerle birlikte... İram'la yaşadığı son kavgada ölümcül darbeler almıştı. O anı düşünür... Deccal'ın ortaya çıkışını anımsar... İçinden dua edip, tesbih çekmektedir.

Oda da bir rüzgar... Mum ışıkları , titremeye başlar. Karanlıkta bir kıpırdanma... Hoca, orada birinin olduğunu biliyordur. Kimin olduğunu... Gözlerini okuduğu Kuran'dan, ellerini tespihinden ayırmadan...

Hoca:

-Buraya gelişin mübarek olsun. Nedendir ziyaretin, ey Azrail!

Karanlığın içinden, kovboy şapkasıyla ve uzun siyah paltosuyla, insan görünümüne bürünmüş olan Azrail, Hoca'nın çemberine yaklaşır. Soğukluğundan, mumların alevi söner. Karanlık yutar mekanı. Her tarafın karanlıkta gömülü kaldığı bu atmosfer, mumların kendiliğinden, mavi alevle tekrar yanmasıyla loşluğuna geri kavuşur. Mumların mavi ateşi ısı değil, soğuk saçmaktadır etrafa... Azrail yere oturur. Hocanın karşısına... Konuşmaya başlar:

-Biliyorsun eski dostum, uzun zamandır tanışıyoruz. İnsanlıktan bile yaşlıyız. İkimizin de vazifeleri varoluş amacımız. Ben ışıkla yaratıldım. Diğer melekler gibi... Yaptığım işi asla sorgulayacak iradem olmadı. Allah'ın verdiği canları, zamanı gelince onun izniyle aldım. Alırken, hissetmedim. Ben hissedeyim diye yaratılmadım. Sen, Musa iken tanıştık, sen Nuh iken tanıştık, sen İsa iken tanıştık ve seninle biz, bir çok bedende iken tekrar tekrar tanıştık. Seni her öldürdüğümde, sen benden bir parça aldın. Öyle ki ölüm bir hastalıksa sen bağışıklık kazandın. Artık ölmüyorsun! Bu yüzden, onu korumak için sen seçildin. Kuran-ı Kerim'in koruyucusu sendin. O ilkti..! O tekti..! Ama bir lanetli, onu senden çalabildi. Sonrada Deccal'dan alacağı şahsi intikam için mübareği sayfalarına ayırıp, kafir bedenine sardı! Bunları da engelleyemedin.
Hoca, içinden okuduğu duaların nefes aralığında:

-Bütün bunlar beni kahrediyor eski dostum. Kederim ve utancım, inancım kadar büyük. Yasaklanmış olmasa, ellerimle canımı alacağım!

Azrail:

-Bunu yapamazsın.   

Hoca:

-Biliyorum... Merak ediyorum sadece. Kuran-ı Kerim'i koruması için bana neden yardım edilmedi?

Azrail:

-Eski dostum, İnşallah yanlış anlamışımdır. Allah'ı mı sorguluyorsun?

Hoca:

-Binlerce yıldır yaşadım. İnsanlığın her pisliğini gördüm. Her acısını duydum. Bütün yozlaşan medeniyetlerin, sefilliğine tanık oldum. Yaratan, bu dünyanın bu hale gelmesine neden izin verdi? Hiç anlayamadım. Günahkar olmamak için asla sorgulamadım. Senin gibi eski dostum, benimde sorgulamam yasaktı. Fakat yanlış hissettiren bazı duygular var içimde...

Azrail:

-Artık bunları düşünmen gerekmeyecek. Gitme zamanı Hoca... Sonsuza kadar!

Hoca:

-Buraya bunun için mi geldin eski dostum? Beni öldürmek için mi?

Azrail:

-Bunu defalarca kez yaptım ama bu sefer son kez olacak!

Hoca, elindeki tesbihi sıkıca kavrar. Sakalını okşar... Der ki:

-Bu gece değil Azrail. Bu gece değil...

Yerinden hızla kalkar ve enerji yüklediği tesbihini, karşısında duran Azrail'in boynuna doğru savurur. Tesbih, içine girdiği ölümlü bedenin boğazını bir mengene gibi sıkmaktadır. Azrail boğazına dolanan, tesbihten kurtulmaya çalışır.

Hoca:

-Eğer bu fani bedenin içinde ölürsen, bu sonun olur!

Azrail, tesbihi dondurmaya çalışmaktadır ama yüklü olan enerji çok fazladır. Hoca Azrail'in kurtulmaması için bütün gücünü tesbihe yüklemektedir. O anda, mumların soğuk mavi alevleri birden yükselir ve bir yumruk gibi Hoca'nın bedeninde patlar. Hoca, yere düşer. Azrail, nihayet boynuna dolanan tesbihten kurtulur ve ayağa kalkar.
Paltosu mavi alevlerle yanıp, küle dönen Azrail'in sırtından "melek kanatları" çıkar ve yerden yükselir! Gözlerinde mavi ateş parıldar! Hoca, yerde ona bakmaktadır. Dudağının kenarından, süzen kanı eliyle siler.

Hoca:

-Demek kolay olmayacak!

Azrail, görkemiyle havada, geniş, siyah kanatlarını yavaşça çırpmaktadır.

Azrail:

-Fani varlıkların arasında, ölümsüz olabilirsin ama ben ölümün ta kendisiyim ve seni bu gece alacağım!

Hoca "göreceğiz" der ve Azrail'in üzerine doğru, yukarı sıçrar! Azrail tek eliyle Hoca'nın boğazını kavrar. Hoca Azrail'in midesine ve suratına yumruklar indirir! Azrail, yukarı doğru havalanmaya başlar. Bulundukları binanın tavanını parçalayarak, üst kata çıkarlar. Sevişen bir çiftin yatak odasının tam ortasına... Birbirlerine darbeler savurarak, buradan da bir üst kata... Yaşlı bir kadının salonuna... Bu dairenin de tavanını parçalayıp, çatıya çıkarlar. Geçtikleri her yerde, etrafa saçılan tuğla parçaları, toz, panik ve yıkım bırakarak, çatıdan gecenin karanlık kucağına ilerlerler. İkisi de, birbirlerine savurdukları her yumrukta, diğerine daha çok hasar vermek için olanca güçlerini kullanmaktadırlar.    

O kadar yukarı çıkarlar ki, binalar ufacık görünmeye başlar. Daha da yukarı... Bulutlara... Ve onlarında üstüne... Hoca basınçtan dolayı, güçlükle nefes almaktadır. Vuruşlarının hasar etkisi düşmeye başlar. Azrail ise gücünden henüz bir şey kaybetmemiştir. Azrail daha hızlı kanat çırpar! Yükselmeye devam ederler. Artık Hoca vuramaz, hatta nefes alamaz hale gelir. Azrail, Hoca'nın gözlerinin içine bakar:

-Ölümünle tanış yaşlı dostum! Der ve Hoca'nın dudaklarına yaklaşıp, ağzından içeri nefesini üfler..! Ölümün soğuk nefesi... Hoca'nın gözlerinde ki ışık söner ve gözleri kapanır. Azrail onun hareketsiz bedenini yavaşça bırakır ve düşüşünü izlerken "Hoşçakal kadim dostum!" Diyerek uğurlar.

...



32.Bölümün sonu

DEVAM EDECEK...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder