Hürriyet

31 Aralık 2011 Cumartesi

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 43.Bölüm ve Son Bölüm )

43. Bölüm (Final Bölümü)



Büyük bir aydınlık...

Bakırköy sahilde, o anda...
Biriken kalabalığın ve kameraların gözü önünde, Deccal açtı ellerini, delirmiş sert gökyüzüne! Kuvvetlice seslendi:

-Ben, yüce kudretli yaratıcı! Yaşamış ve yaşamamış olanların adıyla, aldığım canı yerine geri koyuyorum!

Henüz sözlerini bitirmemişti ki... Gökyüzünden, bulutların arasından "kızıl" bir yıldırım Deccal'ın tam göğsüne düştü! Deccal'ı kabarmış suların içerisine bir kaya parçası gibi savuran yıldırım, sahilinde bir kısmını alevler içinde bırakmıştı!

Göklerden aşağı ışık süzüldü. Işık, etrafı aydınlatıyordu. Karanlık dağılmaya başladıktan sonra bulutların arasından bir kütle, şiddetle yere çarptı! Gözleri kör edecek kadar yoğun ışık saçan bir meteor gibi düşmüştü. O şey düştüğünde, sahil boyundaki asfalt yol, kayalıklar ve diğer yer yapıları paramparça olarak, havaya doğru patlamıştı! Etraftaki herkes bir yerlere kaçarken... Deccal ise birşey hissetmişti... Unuttuğunu düşündüğü bir his; şüphe..! Uzun zaman sonra ilk defa "şüphe" etmişti kendinden. Kazanamayacağı bir savaşa girdiğini nihayet anlamaya başlıyordu. Göklerden gelen, Allah'ın gazabının habercisi miydi?

Düşüşü yere, ufak bir krater açmıştı. Biraz sonra sis perdesi dağılmaya başlar ve bunun ölü bir kütle olmadığı anlaşılır. İnsana benzeyen, yerinden, ayağa doğrulur!

Rivayet edildiği ve ayetlerde anlatıldığı gibi "o" tekrar Dünya'ya gelmiştir. O, Hz. İsa... Tekrar dirilmiştir. Deccal korku dolu gözlerle ona bakmaktadır. Elini havaya kaldırır ve Deccal'ı tek bir hareketiyle yok eder! İnsanlara doğru döner ve "hepiniz güvendesiniz. Bundan sonra yeryüzünde kıyamete kadar barış olacak!" der ve gökyüzüne doğru, oradan uzaklaşır. Benliğine kattığı Mehdi ile birlikte...
...

İnsanlık yaralarını sarmaya başlar. Bundan sonra insanlar huzur ve barış içinde yaşarlar. Bütün dinler ve ülkeler birleşir. Hz. İsa'nın gelişinden 40 gün sonra "kıyamet" kopar! Bu evren yok olur. Yaşarken, kendi adıma hatırladığım en güzel şey "Kalbimin El İzi". Bir melek gördüm. Dünya'ya bedel gülüşü, gözleri ve her güzelliği ile...

SON

28 Aralık 2011 Çarşamba

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 42.Bölüm )

42.Bölüm



Saat 06:45 İstanbul, Bakırköy sahili...

Etrafta yorgun, yaralı ve yardıma ihtiyaç duyan insanlar, ambulanslarla hastanelere yetiştiriliyor. Taş yığınları, yangın, yaralı insanlar ve onları kurtarma çalışmaları... İtfaiye, 43 dakikadır süren yangını söndürmeyi başarmıştı. Yerel iki kanal ile ulusal televizyonlardan beş tanesi, sabahın ilk saatlerinde gerçekleşen felaketi canlı yayımlıyorlardı. Sadece Türkiye'de değil, bütün Dünya'da hayat durmuştu. Herkes korku ve endişeyle olanları izliyordu.
Polis teşkilatı ve Türk Silahlı Kuvvetleri "Özel Harekat Timlerini" tertiplemeye başlamıştı. Amerika ve Avrupa'da hükümetler, potansiyel terörist olarak görünen Deccal'a karşı savunma planları yapılmaya başlamıştı. Ortadoğu'da ise müttefikleri olan Deccal, bölgenin ikiye bölünmesine sebep olmuştu. Onun taraftarları ve karşıtları arasında yaşanan tartışmalar ayyuka çıkarken, 3. Dünya savaşı kapıya gelmişti.
Bir insanüstü, bir canavar... İnsanları korkutan bir adamın varlığı meydandaydı. O adam birini ikiye bölmüş ve enkazların üzerinde, bunu marifetmiş gibi övünçle sergiliyordu.

Deccal insanlara dönüp, ikiye ayırdığı Mehdi'nin parçalarını göstererek:

-İşte! Bu sözüm ona insanlığı kurtaracağını söyleyen düzenbaz! Beni yani tanrısını inkara kalkıştı ve cezasını buldu!

Herkesin gözü bu kanlı, iğrenç tablodaydı. Sahilin kayalıklarına vuran dalgalar, şiddetlenmiş ve hava kapatmaya başlamıştı. Gökyüzü, sanki Deccal'a öfkelenmişçesine, onun ayaklarının oldukça yakınına bir yıldırım düşürdü! Deccal, yerinden bile kıpırdamadan, başını göğe kaldırarak haykırdı:

-Beni kimse durduramaz! Ben Tanrı'yım!

Yağmur şiddetlenmişti, rüzgar hiddetini aşmıştı! Mehdi'nin bedeninin yarısını doğuya, diğere yarısını batı yönüne, olanca kuvvetiyle fırlattı! Deccal, insanlara dönerek, haykırdı:

-Ey, ademoğulları! Bana secde edin! Hudutsuz gazabımdan korunmak için secde edin!

Bir yıldırım bulutlar arasından, Deccal'ın üzerine yüklendi. Deccal, elleriyle yıldırımı yakaladı! Yıldırım,elektrikten oluşmuş bir ejderha gibi onun bedenini sarmıştı ama Deccal kudretinin en üst düzeyine ulaşmıştı ve zarar görmüyordu! Yıldırımı elleriyle söndürüp, bünyesine sindirerek yok etti! Bunu gören bir kaç kişi dizleri üzerine çökerek, önünde yere kapandı. Sonra bir kaç kişi daha... Topluluğun çoğu ona secdeye varıyordu. Aralarından biri ayağa kalktı daha sonra... Dedi ki Deccal'a:

-Sen Tanrı'ysan, yok ettiğin gibi yaratırsında! O zaman Mehdi'yi yarat ve şüphe etmeyelim ilahlığından!

Deccal sinirlendi! Deniz köpürdü arkasında! Dalgalar neredeyse kara bulutlara ulaştı! Gözlerinden yıldırımlar saçacak kadar güç doluydu ama durdu ve "tamam" dedi!

-Onu dirilteceğim!

Bu sırada...
Mehdi'nin ruhu başka bir boyutta, araftaydı! Mehdi bembeyaz bir ışık gibi dolanıyordu. Yapayalnız... Sonra bir ses duydu gaipten!

-Beden yok olur, ruh kalır. Beden bir giysidir, ruhlara. Saf enerjiyi kopartıp, evrenin çiçeklerinden, etin-kemiğin içine koymak ne büyük bir dehanın eseridir! Bunu sence kim yapabilir?

Mehdi cevap verdi:

-Sen!

Gaip:

-Ben kimim öyleyse?

Mehdi:

-Allah!

Gaip:

-Allah'la henüz konuşma vaktin değil! Ben yaşamım! Yaşamın kaynağıyım. Ben doğayım, ilk olan ve yok olan son olacağım! Ben varlığım! Senin içinde bir parçası bulunan...

Mehdi:

-Beni geri döndür! Bitmemiş bir işim var!

Gaip:

-Yeryüzü'nde çok acı çektirilmiş, en saf ruh kılavuz bedenin olacak. Savaşını kazanacaksın! Sonra ise yaratan bütün her şeyi yok edecek!

Mehdi:

-Ne zaman bitecek?

Gaip:

-Allah ne zaman dilerse! O güne kadar sulh olacak yeryüzünde. En mutlu günde, bütün verilenler geri çağrılacak! Unutma ki evren, tek bir sırdan oluştu. Kimse ne vardı, ne de yoktu. Sadece olması istenilen oldu.

...


42.Bölümün sonu.


DEVAM EDECEK...

24 Aralık 2011 Cumartesi

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 41.Bölüm )

41. Bölüm




Polis yanıtlar:

-Ellerini kaldır yoksa ateş ederim!

Deccal, Mehdi'yi  bir kenara bırakır ve ayağa kalkar. Memurun korkusu kararlılığını sorgulamaktadır. Deccal polise bakarak:

-En iyi atışını yap, memur bey!

Polis, tetiği çekmeye kararlıdır. Öyle olması gerekir... Tam tetiğe dokunacağı anda, Deccal tabancasının namlusundan kavrar. Namlu ısınıp, erir. Polis tetiğe basmıştır ve basınçtan sıkışan mermi, onun suratında patlar! Polis acı içinde geri gider. Yüzü kan içindedir.  Eliyle, dağılan suratının parçalarını toplamaya çalışırken... Durumu gören diğer polisler ateş etmeye başlarlar. Deccal'ın bedeni simsiyah dikenli bir kabukla çevrilir ve kurşunlar, ona değer değmez, kül olur.
Tam bu esnada, Deccal, karaciğerine kuvvetli bir darbe alır! Mehdi, ayağa kalkmıştır ve ikinci round için hazırdır artık. Deccal, sırıtarak ona döner:

-Korkaklar gibi arkadan saldırmanı beklemezdim. Görüşmediğimiz süre içerisinde tam bir hanım evladı olmuşsun. 

Mehdi, Deccal'ın suratına sağlam bir tekme savurur! Zırhı, onun darbelerinin şiddeti ile kırılmaya başlar. Sonra bir sağ kroşe! Bir sol kroşe ve bir sağ daha... Bir yumruk daha atmıştır ki, bu sefer Deccal, onun elini yakalar ve mengene gibi sıkmaya başlar. Kemiklerinin birer birer kırıldığını ve acısını hisseden Mehdi dişlerini sıkmaktadır. Deccal, suratı kanlar içinde ayağa kalkar ve gülmeye başlar:

-Biliyor musun? Gözlerinle her tarafı yaktığında biran beni korkutmayı başarmıştın. Eski gücüne kavuştuğunu düşünecektim ama eski halinden çok uzaktasın. Sen bir zavallısın!

Mehdi acısını midesinin altına gömüp, diğer yumruğunu Deccal'a savurur. Deccal onun diğer elini de yakalar. Ellerinden tuttuğu Mehdi'yi havaya kaldırır. Kollarını iki yana doğru gerer. Acısı artan Mehdi, Hz. İsa'nın çarmıha gerildiğinde neler hissettiği hakkında fikir sahibi olmuştur. Mehdi'nin göğsünün ortası sızlamaya başlar. Deccal, onu ikiye ayırmaya çalışıyordur! Derisi açılmaya başlar...

Deccal:

-Utanma, istediğin kadar bağırabilirsin!

Biraz sonra acılar içinde haykıran Mehdi'nin bedeni ikiye ayrılır! Bütün kameralar ve insanların gözü önünde...

...


41.Bölümün sonu


DEVAM EDECEK...

19 Aralık 2011 Pazartesi

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 40.Bölüm )

40.Bölüm


Amir'in düşünceleri Deccal'ın sorusuyla dağılır... Deccal tekrar sorar:

-Söyle! Yoksa ne yaparsın?

Amir'in nutku tutulmuştur. Yanında duran arkadaşı,onun tedirginliğini fark ederek, bu işi kendi bitirmeye karar verir. Elindeki sopayla Deccal'ın kafasına sert bir darbe indidir! Deccal, bayılmıştır. Amir'e döner:

-Neyin var kardeşim? Neden orada duraksadın? Diye sorar. Yerde yatan Deccal'a bakarak:

-Biliyorsun ki bu günahkar oldukça tehlikeli...

Bir kaç saat sonra...

Deccal, elleri ve ayakları zincirlenmiş, ağzı bağlı olarak, iki arap atının çektiği karavanın arkasında, sonsuza kadar tutulacağı zindana götürülmektedir. At arabasının önünde, Amir'inde içlerinde bulunduğu, onu tutuklayan din görevlileri aralarında konuşuyorlardır. Amir, kendisini aldattığı için öldürdüğü eşini düşünmektedir. Yanındaki arkadaşı:

-Neyi düşünüyorsun Amir?

Amir:

-Ben.. Bu pisliği neden yaşattığımızı düşünüyorum. Onu neden öldürmüyoruz?

Arkadaşı:

-Mehdi, onu ıslah edeceğine inanıyor. Onu imanla terbiye edecek.

Amir:

-Sana birşey soracağım arkadaşım. Eşini seviyor musun?

Arkadaşı:

-Allah eksik etmesin, bütün kalbimle. Bana bir erkek evlat verdi Allah'ın izniyle.

Amir:

-O seviyor mu seni?

Arkadaşı:

-Dostum. Kadınlar, onların ihtiyaçlarını karşılayan erkeklerini elbette severler. Hem ben kocasıyım, sevmek zorunda.

Tam bu sırada, Deccal'ın karavanını çeken atlar bir şeyden korkarak, yoldan çıkarlar! Bir şey, onları korkutmuştur! Amir ve yanındaki iki adam telaşla atlarını, karavanın peşine dizginlerler! Karavan, uçuruma doğru yol almaktadır! Dört nala hızla koşan atlar uçurumu fark ettiklerinde çok geçtir! Atlar duramaz ve altlarındaki toprağında kaymasıyla, uçurumdan aşağı yuvarlanırlar. İşte tam bu anda, o belirir ve düşmekte olan karavanı tutar! Atların ve arabanın ağırlığını hiçe sayarak, yukarı çeker. Adamlar şaşkınlık içindedir, Amir dışında...

-Bu...Bunu nasıl yaptı?

Amir:

-Çünkü o Mehdi!



40.Bölümün sonu


DEVAM EDECEK...

18 Aralık 2011 Pazar

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 39.Bölüm )

39.Bölüm


Polisin Deccal'a yaptığı bu uyarı onu birden eskiye, çok eskiye... Oğullarını öldüren celladın boğazına yapıştığı geceye götürür.

Deccal'ın gözünden...

Celladın evine girdikten kısa bir süre sonra öncelikle ona kapıyı açan kadını, bıçaklayarak öldürmüştü. Bağırmaya bile fırsat bulamayan, kadının kafasını yerinden keserek, saçlarından tutup, içerideki oda da yemek yiyen, celladın önüne koymuştu.
Geçirdiği kısa şokla gözü dönen cellat, öfkeyle yerinden kalkıp, masadan aldığı bıçakla onun üzerine atılmış fakat Deccal'ın palası ondan hızlı çıkmış ve elini uçurmuştu! Diğer bir darbeyi ise sol bacağına alan cellat, acıyla yere serilince, Deccal ona yaklaşarak üzerine çıkmıştı.
Boğazını sıkmakta olduğu adam, yaralar içinde kalan yüzünden akan kanları yutmakta ve nefes alamamaktadır. Kollarında kalan son mecaliyle, zayıf yumruklar salladığı Deccal'a yalvarır gözlerle bakarken, onun arkasında beliren üç kişiye dikkat kesilir. İçlerinden biri:

-Ellerini çek onun üzerinden, seni pis musibet! Kalk onun üzerinden yoksa..!

Deccal'ın alnından damlayan terler, adamın suratındaki yaralara nüfuz etmekte ve açık olan yaralar terin tuzundan yanmaktadır. Gözü dönmüş şekilde sadece intikamını alarak, yüreğindeki acıyı hafifletmek istiyordur. Başını, arkasına çevirip, tehdidi umursamaz halde adama sordu:
   
-Yoksa ne? Ne yapacaksın?

O anda donup kalan adam, içindeki korkunun kokusunu teneffüs eden Deccal'a cevap veremedi ve düşündü. Henüz 2 hafta önce yaşadığı olayı... Eşinin onu kardeşiyle aldattığını öğrendiği günü... Yıkılmıştı, üzgündü... Tamamen kaybolmuştu...

-Layla, ben senden ayrılmak istemiyorum ama ihanetin affedilemez! Annemi kaybettikten sonra kardeşimle asla eskisi gibi yakın olmadık. Seninle evlendiğimiz gün ise tekrar bir aile bulmuştum. Seninle aynı duyguları paylaştığımızı düşünüyordum. Öyle olmalıydı... 
Suratıma bakamıyorsun... Ne acı! Eskiden gözlerini yüzümden çekemezdin. Ne değişti?
Susma! Bana neyin değiştiğini söyle. Suskunluğun, beni aldatışının pişmanlığından mı? Yaptığın hatanın kederinden mi? Yoksa artık konuşacak birşey kalmadığını düşündüğün için mi susuyorsun? Benimle konuşmazsan, seni nasıl anlayabilirim?

Layla'nın susmasına sinirlenerek, öfkeyle...

-Beni neden aldattığını söyle! Seni fahişe! Seni sevmiştim, kocanı nasıl aldatabildin? Söyle yoksa..!

Layla, önüne eğdiği başını yukarı kaldırır ve gözyaşları içinde, Amir'in yakasına yapışarak, bağırır!

-Yoksa ne? Ne yapacaksın? Söyle Amir! Çocuğumuzu saçma inancın uğruna cihada gönderdin! O daha 9 yaşındaydı, seni şerefsiz! Allah'ına olan kör inancın, yavrumun ölümüne sebep oldu! Sen şerefsiz, cahil itin tekisin! Seni yaşadığım her gün aldatacağım! Ruhunu ıstıraba boğacağım! Yavrumun intikamını, sana yaşadığın her günü zehir ederek alacağım!

Amir, kollarından tutup onu sarsar. Gözü dönmüştür!

Amir:

-Saçmalama kadın! O benimde oğlumdu! Allah'ın yolunda inancıyla şehit oldu! Bu onun yükselebileceği en yüksek mertebe! Ona cennette sonsuz nimetler nasip oldu! Sen bunu anlayamazsın! Günahkar dilini kopartmadan önce özür dile, pişmanlığını tarif et! Affetmem için yalvar fahişe! Sana merhamet etmem için yalvar! Yalvar ki belki birazda olsa merhamet gösterebileyim!

Layla'nın gözyaşları durmak bilmiyordur. Kendini toparlar. Hıçkırıklarını içine atarak, mecalinin kalan son kırıntısı ile ağlamaktan bitap düşen yüzünü, Amir'e çevirerek:

-Sana tek birşey söyleyeceğim!

Amir:

-?

Layla:

-Kardeşin, senin gibi cihada, kendi yerine çocuğunu göndermedi! Kendi gitti! Senin gibi korkak değil! O cesur bir erkek! O, her anlamda tam bir erkek!

Amir, bu sözlerden sonra tek bir şeyi düşünür. Karısının ona duyduğu öfke, aşağılanmışlığı, uğradığı ihanet ve af dileyen sözler yerine, erekliğini aşağılayan bu sözler... Beyninde yıldırımlar çakmaktadır. O an en son hatırladığı şey; eşine evlenme teklif ettiğinde aldığı cevaptı. Layla ona "sen benim yaşamımsın, ölünceye kadar seninle yaşayacağım" demişti. Amir'in gözlerinden yaşlar akar. Layla'nın ise gözleri yavaşça kapanır. Başını, kocasının göğsüne yaslar ve kollarında son nefesini verir. Amir, elinde ki kanlı hançeri yere atar...  

...


39.Bölümün sonu.


DEVAM EDECEK...

11 Aralık 2011 Pazar

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 38.Bölüm )

38.Bölüm


Mehdi, üzerinde ki molozları kenara iterek, toz ve kan içinde, zar zor ayağa kalkmayı başarmıştı. Onu gören kurtarma ekipleri ve sağlık görevlileri hemen yanına gitti.

Mehdi:

-Beni bırakın... Ben iyiyim. Siz diğerlerine yardım edin.

İçinden Deccal'ın ölmüş olmasını diliyordu çünkü mücadele için fazla gücünün kalmadığını hissediyordu. Üzerindeki ceket ve gömlek parçalanmış, yaralar içinde, sağlık görevlilerini iterek, ilerledi.

Az önce olanları düşünüyordu. Gözlerine dokundu. İçlerinden yakıcı ateşlerin saçıldığı gözlere... Normaldi her şey. Beyni iki hayatın anılarını halen tam birleştirmeyi başaramamıştı. Kafasında bir çok sahne gelip, geçiyorken, bunlardan hangisinin önceki yaşamına, hangisinin şimdiki hayatına ait olduğunu ayırt etmeye çabalıyordu.

Etrafına bakındı. Bütün bu olanları anlamak için zamana ihtiyacı olduğuna karar verdi. Kenarda oturup, sigarasını yaktı. Etrafına bakındı. Etraf savaş alanına dönmüştü. Mehdi'nin şuan tek dileği biraz uyuyabilmekti.

Etrafta koşuşturan  sağlıkçıları, itfaiyecileri ve diğer insanları yorgun gözlerle izlerken... Yakınlarında bulunan moloz yığınında bir hareketlenme sezdi. Beton parçaları hareket ediyor, biri dışarı çıkmaya çalışıyordu. Binanın altında kalanlardan biri olmalıydı...

Mehdi, yardım etmek için ayağa kalktı. Taş yığınlarını gücünün yettiğince kaldırıyor ve altındakini kurtarmaya çabalıyordu.

Mehdi:

-Hareket etme, seni oradan çıkartacağım.

Kalan son büyük taş parçasını da kaldırdığında... Bir el onu, yüzünden sertçe tuttu! Bu Deccal'dı! Yığının altından yukarı yükseldi. Eli hala Mehdi'nin yüzünde, onu havaya kaldırmış, tutuyordu! Mehdi, onun vantuz gibi suratına yapışan elinden kurtulmaya çabalarken, Deccal onu bir top gibi uzağa fırlattı! Etraftaki sağlıkçıların şaşkın bakışları arasında, kenarda bekleyen ambulansın tavanına düşen Mehdi, çarpmanın etkisini sırtında ve ciğerlerinde hissetmişti.

Deccal, bulunduğu yerden koşarak, ambulansa çarpan Mehdi'ye sertçe bir omuz darbesi vurdu. Öyle ki ambulans yan yatarak devrilmişti! Mehdi'nin ağzından fışkıran kanlar, Deccal'ın yüzüne sıçramıştı!
Sert darbelerle, altına aldığı Mehdi'yi kanlar içinde bırakmıştı! Mehdi kendi kanını yutmaktan nefes alamıyordu! Bunu gören bir polis memuru, silahını Deccal'a doğrultarak:

-Ellerini kaldır! Çabuk kalk onun üzerinden!

...

38.Bölümün sonu.

DEVAM EDECEK...

9 Aralık 2011 Cuma

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 37.Bölüm )

37.Bölüm



Deccal küstahça:

-Evet! O benim emrimde!

Mehdi:

-Sırtını bana dönsün ve sana inanacağım!

Deccal, onun ne yapmak istediğini anlayamadı ama bu oyunu oynamak istiyordu. Azrail'e seslenerek:

-Dön sırtını ölüm meleği! Dedi.

Azrail, sırtını döndü. Elini sırtına doğru uzattı ama henüz sırtına dokunmamıştı ki, bir bozukluk fark etti!  Kanatlarının birleşme noktasında, saplanan tahtanın izini bulamadı. Mehdi, ona saldırdığında oluşan yara izi yoktu. Bedeni de soğuk değildi. Bu şey her neyse, Azrail olmadığı kesindi.

Deccal:

-Ne yapmaya çalıştığını anlamadım ama bundan sıkıldım!

Mehdi, iki adım geri gider ve gülümser:

-Biliyor musun Deccal? Biri sana çok kızacak! Der ve o anda, büyük bir gürültüyle tavanı parçalayarak, gelen gerçek Azrail, sahte olanın tam üzerine iner! Beton yığınlarının altında kalan sahtesi orada ölür ve Deccal korkuyla geri çekilir.

Sahte ölüm meleğinin üzerine basarak ilerler ve Mehdi'ye yönelir. Elini, Mehdi'nin alnına koyar. Soğuk bir duman kaplar alnını. Gözleri buz mavisi kesilir! Mehdi'nin zihninde bölük, pörçük sahneler belirir. Geçmişi hatırlar. Çok öncelerini... Deccal'la ilk karşılaşmalarını... Onu hücrede tuttuğu zamanı... Deccal'ın yok ettiği hayatları... Onun hücreden kaçışını... Onu tekrar bulup, bu sefer yok etmek için verdiği sözü...

Azrail elini çeker ve Mehdi'ye:

-Tekrar hoş geldin Kayıp Mesih! Bu senin savaşın. Senin kaderin. Dedikten sonra pencereden uçarak uzaklaşır.

Mehdi kendisini, ellerinden ve ayaklarından duvara çivileyen büyü zincirlerini parçalar! Mehdi özgür kalmıştır ve Deccal'la karşı karşıyadır. Artık eski benliğini ve gücünü bulmuştur. Şimdi Deccal'la daha eşit şartlardadır.

Deccal, gözlerinin içine bakarak:

-Evet... Şimdi daha zevkli olacak işte! Der.

Mehdi'nin üzerine, yer altından çıkarttığı onlarca karanlık yaratığı salar! Deforme olmuş bu canlılar(?), kayıp Mesih'e doğru çıldırmışçasına koşar!    

Yaratıklar bacağını, kolunu ve vücudunun birçok yerini ısırırken, Mehdi'nin direnci düşmektedir. Fakat hala yere düşmekten oldukça uzaktadır. Bütün yaratıkları elleriyle, birer birer parçalar. Elleri, kudretli ve bu musibetlere karşı acımasızdır! Deccal daha çoğunu yollar! Mehdi sonunda yere devrilir. Yaratıklar, onun üzerine dağ gibi yığılmıştır.

Onların kavgası, binanın bile sallanmasına sebep olmuştur. Öyle ki; komşular deprem olduğunu düşünerek, dışarı kaçışmaya başlarlar. Bakıldığında, dışarıdan bile yıkılacakmış izlenimi vermektedir. İçeride ise tavan ve duvar sıvaları dökülmektedir. Krişler bile çatırdamaya başlar. Yaratıklar, Mehdi'nin üzerine çullanmış, ona ardı ardına darbeler indirirken, o hala direnmeye devam etmekte ve arada çıkarabildiği  bir kaç yumruğu, yerlerine oturtabilmektedir.  Deccal'ın kahkahaları arkadan duyulurken, dışarıda ise polis sirenleri duyulmaya başlar.

Mehdi, yüzünü darbelerden korumak için kapar. Her yerinde kesikler vardır. Kasları ve organları ezilmektedir.  Zihnine geçmişin hayaletleri girer! Yanan insanlar görür! Deccal'ın ellerinin kesildiği anı görür! Açlık ve sefaletin yok ettiği köylerde gezindiğini görür. Ufak bir bebek görür, Deccal'ın kucağında... Asla evlenemediği için evlat edindiği kızını hatırlar. Onu ölü bulduğu o anı...

Birden gözlerini ateşle açar ve ona vurmakta olan bir yaratıkla göz göze geldiğinde ise içindeki öfkeli ateşi dışarı bırakır! Yaratığın kafası küle döner. Bağırır uzunca! Savaş narasını atar! Görüşüne ne girerse, çıkarttığı kızıl alevlerle onları kavurur!

Ona saldıran bütün yaratıkları, gözlerinden çıkan alevlerle kül etmektedir! Üzerine çullanan lanetlileri birer, ikişer, üçer yakmaktadır. Kiminin bacağı, kiminin kolu...

Sonunda, kanlar içinde ayağa kalkmayı başarır. Evdeki bazı bölümler ve eşyalarda alev almaya başlamıştır! Dışarı kadar çıkan duman, itfaiyenin gelmesine sebep olmuştur.

Alevlerin arasında Deccal'la karşı karşıya kalmışlardır. Odanın her tarafı yanmış et ve kan kokmaktadır.

Deccal ellerini yukarı kaldırır. Avuçlarını birleştirir. Sanskritçe kelimeler söyler. Elinde yılandan bir kırbaç oluşur. Yılanın derisi kemikten dikenlerle çevrilidir. Deccal, onu havada savurup, yere çarptığında ise yeterince zarar görmüş olan bina çöker!

Dışarıdaki kalabalık, çığlıklar içinde kaçışmaya başlar. Yangını söndürmeye çalışan birkaç itfaiye eri, civardaki polislerden birkaçı ve sivillerin onlarcası, birden çöken binanın altında can verir. Yıkılan bina ile birlikte, Deccal ve Mehdi'de taş parçalarının altında kalırlar.

İnsanlar ne olduğunu anlamamış, şaşkın bakışlarla etrafı izlemektedir. Kurtarma ekipleri, binanın altında kalanları çıkarmaya çalışmaktadır. Olay yerine gelen muhabirler felaketten bahsederken, kameralar, İstanbul'un ortasında, sabahın ilk saatlerinde yaşanan trajediyi görüntülemektedir. Birazdan ise objektifleri, yayıncılık tarihinde bir ilke tanıklık edecektir. 

...

37.Bölümün sonu.

DEVAM EDECEK...

8 Aralık 2011 Perşembe

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 36.Bölüm )

36.Bölüm



Deccal, kılığına girdiği Bovak görüntüsünü ortadan kaldırır ve kendi görünüşü ile belirir! Mehdi, neler olduğunu anlamaya çalışırken... Sorar:

-Sen... Sen... Deccal'sın! Bovak nerede?

Deccal, alaycı bir iç çekişiyle:

-Şuanda cehennemde bir yerlerde yanıyordur muhtemelen. Çünkü lanetlenmiş tarafından yani benim tarafımdan bedeni ve ruhu alındı!

Mehdi:

-Kim ya da ne olduğun umurumda değil. Yaptığın her şeyi sana ödeteceğim!

Deccal, bu sözlerin üzerine, durduğu yerden gölge gibi kaybolup, Mehdi'nin yanında belirir ve sert bir yumruk indirir göğsüne! Mehdi'nin ayakları yerden kesilir ve odanın dışına, koridora doğru uçar. Deccal haykırır!

-Ne cüretle! Ha? Ne cüretle beni tehdit edersin?

Mehdi, öksürür. Nefes almakta zorlanıyor ve göğsü acıyordur. Ağzından çıkan kanı eliyle siler ve ayağa zar zor kalkar. Dizleri titremektedir. Ayrıca korkuyordur...

Deccal, ona doğru, yerden biraz yukarıda süzülerek yaklaşır ve..:

-Gün doğar! Gün batar! Unutma Mehdi, her yaptığın gün gelir, karşına çıkar! Büyü yapmamam için ellerimi kestiler! Yerlerini demirle dağladılar! Ailemi de büyücülükle suçladılar ve idam ettiler. Karım büyücüydü, evet! Fakat oğullarım... Onlar daha çocuktu! Bütün bunlara senin inandığın Allah izin verdi! Onun inananları! Gözlerini kör eden inançları, iki oğlumun ölümüne sebep oldu! Beni yıllarca o delikte tuttular! Her gece, senin gözetiminde...

Mehdi, Deccal'ın sözünü bağırarak keser:

-Sen kızımı öldürdün! Der ve o sırada Deccal, bakışı ile Mehdi'yi duvara yapıştırır! Elleri ve ayakları açık halde duvara çarpan Mehdi, kıpırdayamaz. Dev bir mıknatısa yapışmış, ataç gibidir. Bedenini zorlar ama hareket edemez.

Deccal devam eder:

-Yıllar geçtikçe büyü yapmak için ellerime değil, kalbimdeki nefrete ihtiyacım olduğunu anladım. Çocuklarımı öldüren müslümanlara duyduğum nefret! Buna izin veren, Allah'a duyduğum nefret! Beni o hücrede tuttuğun ve kuran okuyarak işkence ettiğin için sana duyduğum nefret! Bütün bunlar beni buraya getirdi! Beni sizler bu hale getirdiniz!

Der ve bağırır:

-Beni siz var ettiniz! Şimdi ne cüretle yok etmeye çalışırsınız! Yemin ettim bütün karanlık güçler adına! Bütün inananları yolundan çıkaracağım ve benimkini mahvettikleri gibi onların hayatlarını da, ben mahvedeceğim. Allah'a karşı koyacağım! Dünya'yı ben yöneteceğim! Sana inananların gözü önünde bana secde edeceksin! O zaman tanıyacak herkes ilahlığımı!

Mehdi, kızını katleden bu caninin gözlerine öfkeyle bakar: 

-Neler yaşadığın ya da anlattığın bu masallar umurumda değil! Buradan kurtulunca, seni ellerimle geberteceğim! Kızıma hiç dokunmamış olmayı yeğleyeceksin!

Deccal, gülümser:

-Kızını benim öldürdüğümü mü düşünüyorsun?

Mehdi bağırır:

-Seni o... ç..u, onu sen öldürdün!

Deccal:

-Kızını ben öldürmedim. Sadece kızının kanını aldım ama onu benim için kimin öldürdüğünü tahmin et!

Mehdi şaşkın ve kafası karışmış haldedir. Bunun bir akıl oyunu olduğunu düşünür.

-Beni kandıramazsın. Seni adi katil p.ç!

Deccal, ciddileşir ve..:

-Onu Azrail öldürdü! Sence ölümü taşıyan meleğin haberi olmadan, bunu yapabilir miydim? Sence nerede yaşadığını kim biliyordu? Azrail mi? Bovak mı? Ben mi? Aaah, eveet. Azrail biliyordu çünkü insanların canını alan bir meleksen, herkesin yerini bilirsin.

Deccal gülümser tekrar.

Mehdi:

-Yalan söylüyorsun! Azrail ile konuştum. Kızımı senin öldürdüğünü söyledi. Allah'ın bir meleğine mi inanayım? Senin gibi bir sapığa mı?

Deccal, birkaç kelime fısıldar ve sonrasın da odanın ortasında bir karanlık oluşur. Mehdi ne olduğunu anlamaya çalışırken, karanlık kanatlara dönüşür. Karanlık yükselir. Kanatlar açılır. Azrail meydana gelir!

Deccal:

-İşte sevgili Azrail de burada! Kendisine soralım mı? İlk önce O'nun en sevgili meleği, Şeytan ihanet etti. Şimdi de "Azrail" sırtını çevirdi O'na!

Mehdi durur ve düşünür biran... Burada ters olan bir şey vardır... Azrail geldiğinde, her yer soğurdu ama bu sefer ısıda bir değişiklik olmamıştı. Deccal'a dedi ki:

-Azrail, seninle birlikte mi yani?

...
36.Bölümün sonu

DEVAM EDECEK...