Hürriyet

25 Temmuz 2013 Perşembe

ÇÖP ADAM

-Çöp Adam-
Mini Yazı

"Sizin çocuğunuz olması bu şartlarda tıbben mümkün değil" denildi onlara, kaç doktora gittiyseler. Sorun babamdaydı, "tedavi olmalı" denildi, kabul etmedi. Erkek egemen, iğrenç, bağnaz, din sömürgesi toplum "erkek adamsın! Sende sorun yoktur! Doktorlar ne bilir! Karında sorun!" diye cahilce söylendiler.

Annem çok dua etti, adaklar adadı. En değerlisi; gözyaşlarını akıttı. İmkansız denilen gerçekleşti on yıl sonra. Hamileliğin yedinci ayında sezaryana girmek zorunda kaldı. Tam oniki saat suni sancı verildi. İşkence sonunda sağlıksız, ağlamayla boğulma sesi geldi bebekten. Annem karnı yarılmış, kanlar içinde...

Doğduğumda sadece 2 kilo 150 gram'dım. Doktor "çok zayıf" dedi. Kaşlarım çatık, yüzüm memnuniyetsizmiş. Doktor bu seferde "sanki Dünya'ya doğduna pişman" dedi. 

Mr.Spock en sevdiğim ve ilk tanıdığım karakterdi. Kulaklarım onun ki gibiydi. Kepçe. "Mehdi kulağının arkası kehti" derlerdi. Tam resim yaparken, annem sarılıp, sığınağa kaçırır. Kalemim kağıdım dağılırdı. Savaş! Bomba! Ölüm! Ölüm var! "Korkmuyorum! Savaşın ölümü varsa, benimde annem var!"

Onu çok üzdüm elimde olmadan, hala üzüyorum. Kötü tohumum! Lanetli bebek! Doğmaması, olmaması gereken! Yedi aylık! Acı veren... Annesinin oğlu... Ne olursa olsun... Annem "meleğim"... En sevdiğim... Hep özür diledim. Ben "özürlüyüm"...

Dualar ettim, oniki-onüç yaşlarımda öldür diye beni Allah'a... Çok sert ve fütursuzca isyan ettim. Yirmi küsür yıl sonra ölümle yüzleştim. Korktum, geri çekildim. Tövbe ettim, ölmek istemedim. Şükrettim. Özelim sandım, değilim, anladım. Biliyordum, bu dünya beni anlamayacaktı asla...

Bir karalamaydım yeryüzne kazınan. İki kol ve bacak, peynir kadar akıl. Siz sağolun sevdiklerim, mutlu olun. Ben her türlü yamayım. İlk başta doğarken "çöp bebektim" şimdi büyüdüm "çöp adam" oldum. Karala geç beni hayat! Sen ancak çöp adam çizersin ama ben sana şahaserler çizerim. Hayatın kaleminden çöp adam.

12 Temmuz 2013 Cuma

-CENNET'İN DÜŞÜŞÜ 7.Bölüm-

Gavrilo Princip; bir köylü, bir isyancı… 1.Dünya savaşının pimini çeken kişi… Dört arkadaşıyla suikastı planlayıp,  Arşidük Franz Ferdinand’ı öldürdükten sonra yakalanarak mahkemeye çıkartılmış ve Prag’da bulunan Theresienstadt hapisanesinde tüberküloza yakalanarak ölmüştü. Oysa gerçek daha farklıydı. Arşidük’ün Saraybosna’yı ziyarete geldiği yani öldürüldüğü 28 Haziran 1914 tarihinde, suikast anından az önce, Saraybosna’da ki bir sokak arasında…
Gavrilo:
-Muhammed, iyi misin?

Muhammed Mehmedbasiç (Gavrilo’nun Boşnak arkadaşı):
-İyiyim. Sadece… Karnımda bir sancı var.

Gavrilo, elini Muhammed’in omzuna koyar:
-Korkuyorsun ama bu normal.

Muhammed:
-Korkmuyorum.

Gavrilo, elinde silah bekleyen Muhammed’in yüzüne bir süre bakıp:
- Silahı bana ver.

Muhammed, şaşkın ve güvensiz, titrek bir ses tonuyla:
-Neden?

Gavrilo tekrarlar:
-Gözlerindeki korku, tedirginliğini belli ediyor. Cesaretini alevlendirecek motivasyonun yeterli değil. Arşidük her an gelebilir. Yapamayacaksın ve her şey rezil bir hal alacak! Silahı bana ver. Ben yaparım!  

Muhammed, silahına bakar, sırtı taş duvara yaslı, yavaşça kaykılır ve oturur. Yüzünü avuçlarının arasına alıp, derin bir iç çektikten sonra:
-Bunu yapabilirim!

Gavrilo, 1894 Temmuz’unda Bosna-Hersek’te doğmuş sıradan Boşnak kökenli bir çiftçiydi ama milliyetçiliği yüksekti. Avusturyalıları, Bosna-Hersek’ten çıkartmayı amaçlayan, Genç Bosna(Mlada Bosna) örgütüne mensuptu. İlk başta Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Arşidük Franz Ferdinand'ı öldürmek planları arasında sayılmazdı. Siyasetin kanlı tarafında bulunmanın, ailesini tehlikeye atacağından çekiniyordu. Arkadaşlarıyla içmeye gittiği bir geceye kadar kimseyi öldürecek kadar nefret dolu değildi.

Gece 10 sularında örgüt arkadaşlarıyla eğlenirken, evinin etrafında gölgelerden gelen, kapkara bir tehlike beden bulmaktaydı. Tavladaki(at ahırı) atlar huysuzlanmaya başlamıştı. Kapıdan içeriye dev siyah bir yılan süzülmekteydi. Köy yerinde yılanların görülmesi doğaldı fakat bu alışıldık bir yılan değildi. 15-20 metre uzunluğunda, bedeniyse 1 metre çapındaydı. Derisi üzerinde, adeta boğucu simsiyah dumanlar dans ediyordu. İçerisi yılanın gelişiyle beraber karanlığa bürünmüştü. Atlar huzursuzca kişnemeye ve kaçmak için kapılarına vurmaya başlamışlardı. Yılan, artık iyice içeriye çöreklenmiş, bedeni üzerinde boynunu geriye doğru kasarak, neredeyse ahırın tavanına kadar uzatmıştı. Yılanın simsiyah gözleri, hayvanları çileden çıkartmaya yetmişti. Atlar sanki ölecekmiş gibi delicesine oldukları yerde dönüyor, kapılarından çıkmaya çalışıyorlardı fakat Gavrilo, onların kapılarını demir madenden işlemiş, fazla sağlamlaştırmıştı. İçlerinden biri kapıya vururken, ön ayağını kırmış ve yerde acıyla çırpınmaya başlamıştı. Seslere uyanan Gavrilo’nun babası, yatağından söylenerek kalktı:

-Cehennem olasıca hayvanlar, bu saatte azdınız mı?

Eşi:
-Offff… Söylenme be adam, git bak! Belki Gavrilo’dur gelen. Gene içip, yolunu şaşırmıştır.

Gavrilo’nun babası mahmur gözlerle, gaz lambasını alıp evden çıktı ve ahıra doğru gitti. Yaklaştığında ahırın yanmakta olduğunu görünce, ahırın yakınında ki tulumbaya koşarak, yangını söndürmeye girişti! İçeriden atların acı içindeki çığlıkları duyuluyordu! O sırada alevlerin arasından, dumanla bütünleşmiş karayılan, Gavrilo’nun babasının üzerine saldırıp, onu dişleriyle paramparça etmişti! Yangının içinden üç gölge belirdi! Yanmış üç at bedeni, yerde yatan Gavrilo’nun babasının cesedine uzanarak birer parça kopardı! Böylece yanan atların bedenleri insan şeklini almışlardı! Büründükleri şekil; Gavrilo’nun üyesi olduğu Genç Bosna örgütünden arkadaşlarına aitti. Şayet Gavrilo, bütün bunlar olurken henüz Muhammed ve diğerleriyle dışarıdaydı. Gece yarısını geçtiğinde eve varmıştı. Havada ki duman ve yanık kokusunu alınca, koşmaya başladı! Annesi, babasının parçalanmış bedeninin yanında ağlama krizleri geçirmekte ve örgütten üç arkadaşı(yanan at bedenlerinden insan şekline bürünen) onu teselli etmeye çalışmaktaydı.

7. Bölüm Sonu

11 Temmuz 2013 Perşembe

-CENNET'İN DÜŞÜŞÜ 6.Bölüm-

CENNET'İN DÜŞÜŞÜ 6.Bölüm (1.Dünya Savaşı)

Gelişim hep sancılıdır.
Dünya geliştikçe sancılarıda hiç bitmemiştir. İnsanlık, birçok acıyla yüzleşmiş, kara taih sayfaları ve utanç belgeselleri sergilemiştir. Acısından asla ders çıkaramamış, yinede sıkıntılara muktedir olmayı başarmıştır. Önce sorunu yaratıp sonra çözmekle uğraşmak...
İşte karşınızda tüm basiretsizliğini korumuştur.

-1.Dünya Savaşı-
16 YY'da, bugün Avrupa Birliği'nin köklerini oluşturan "Kutsal Roma İmparatorluğu'na" bağlı prenslikler birbirleriyle savaşmıştılar. Otuz yıl süren bu savaşlar sonunda barış sağlanmış ama imparatorluk güçsüz düşmüştü. Avrupa'nın birçok üşkesini yönetmiş olan "Habsburg Hanedanı"da siyasi hırsı yüzünden çöküşe geçmişti.
(Zaten evrim budur: Yükselen herşey, çöker. İnsanın yaşlanması gibi...)

Habsburg Hanedanı baskın bir şekilde katolikti ve protestanları şeytanın uşağı olarak görecek kadar aşırı ayrımcı bir tavır sergiliyorlardı. "Otuz Yıl Savaşları" sonunda, Kutsal Roma İmparatorluğu ve Habsburg Hanedanı zayılarken, Fransa ve İngiltere sömürgecilik ve Sanayi Devrimi ile güçlenmişti. Almanya ise bu alanda geride kalmıştı. 1815 Viyana Kongresiyle, bütün Dünya'da yeni güç dengeleri kurulmuştu. Bu durumun Rusya'nın lehine işlemesini engellemek isteyen Avrupa, Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak kurarak, Rusya'yla savaştı ve yendi. Sonrasında Almanya ve İtalya'nın büyük devletler arasına girmesiyle, Avrupa'da bloklar arası savaşlar boy gösterdi. 1914'te Saraybosna'yı ziyaret eden Habsburg Hanedanı'nın son veliahtı olan Franz Ferdinand'ın, adı Princip olan sırp bir milliyetçi tarafından öldürüldü. Veliahtın ölümüyle savaşı başlatan tetik çekilmişti. Almanya, Rusya'dan önce Fransa'ya seferini tamamlamak istedi. Bunun için ordularını, en kısa yol olan Belçika üzerinden geçirerek, Fransa'ya saldırmak için Belçika'dan izin istedi.İngilter'ye danışan Belçika, geçişe izin vermeyince, Almanya 1914 Ağustos'unda Belçika'ya saldırdı. İngiltere'de Almanya'ya karşı saldırıya geçti. Böylece üç cephede savaş başladı. Alman-Fransız Cephesi,Alman-Rus Cephesi ve Avusturya-Sırbistan Cephesi.

Kayıt dışı tarihte "Princip" şeytanın ilk olarak insan suretinde Dünya'ya gelişidir. Geldi, karıştırdı ve kayboldu. Nefret ettiği, kıskandığı ve asla kabullenmediği Dünya düzenini barış anında ilk bozuşu 1914 yılıydı.

-6.Bölüm Sonu-    

Annem Meleğim

Annem, az önce şunları söyledi:
-Sen herkesten daha iyisin. Herkes müdür olabilir, başbakan bile olabilir, zanaatkar olur ama sanatçı olamaz. Senin yaptıklarını kimse bilmesede benim gözümde büyük sanatçısın. Kimse senin yaptıklarını yapamaz, kendine güvenini kaybetme oğlum.

İşte benim için en kıymetli takdirdir bu sözler. En sevdiğim insanın sözleri... Beni çok gururlandırdı. Duygulandım. Bu sözleri ömrümce unutmayacağım.