Hürriyet

12 Temmuz 2013 Cuma

-CENNET'İN DÜŞÜŞÜ 7.Bölüm-

Gavrilo Princip; bir köylü, bir isyancı… 1.Dünya savaşının pimini çeken kişi… Dört arkadaşıyla suikastı planlayıp,  Arşidük Franz Ferdinand’ı öldürdükten sonra yakalanarak mahkemeye çıkartılmış ve Prag’da bulunan Theresienstadt hapisanesinde tüberküloza yakalanarak ölmüştü. Oysa gerçek daha farklıydı. Arşidük’ün Saraybosna’yı ziyarete geldiği yani öldürüldüğü 28 Haziran 1914 tarihinde, suikast anından az önce, Saraybosna’da ki bir sokak arasında…
Gavrilo:
-Muhammed, iyi misin?

Muhammed Mehmedbasiç (Gavrilo’nun Boşnak arkadaşı):
-İyiyim. Sadece… Karnımda bir sancı var.

Gavrilo, elini Muhammed’in omzuna koyar:
-Korkuyorsun ama bu normal.

Muhammed:
-Korkmuyorum.

Gavrilo, elinde silah bekleyen Muhammed’in yüzüne bir süre bakıp:
- Silahı bana ver.

Muhammed, şaşkın ve güvensiz, titrek bir ses tonuyla:
-Neden?

Gavrilo tekrarlar:
-Gözlerindeki korku, tedirginliğini belli ediyor. Cesaretini alevlendirecek motivasyonun yeterli değil. Arşidük her an gelebilir. Yapamayacaksın ve her şey rezil bir hal alacak! Silahı bana ver. Ben yaparım!  

Muhammed, silahına bakar, sırtı taş duvara yaslı, yavaşça kaykılır ve oturur. Yüzünü avuçlarının arasına alıp, derin bir iç çektikten sonra:
-Bunu yapabilirim!

Gavrilo, 1894 Temmuz’unda Bosna-Hersek’te doğmuş sıradan Boşnak kökenli bir çiftçiydi ama milliyetçiliği yüksekti. Avusturyalıları, Bosna-Hersek’ten çıkartmayı amaçlayan, Genç Bosna(Mlada Bosna) örgütüne mensuptu. İlk başta Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Arşidük Franz Ferdinand'ı öldürmek planları arasında sayılmazdı. Siyasetin kanlı tarafında bulunmanın, ailesini tehlikeye atacağından çekiniyordu. Arkadaşlarıyla içmeye gittiği bir geceye kadar kimseyi öldürecek kadar nefret dolu değildi.

Gece 10 sularında örgüt arkadaşlarıyla eğlenirken, evinin etrafında gölgelerden gelen, kapkara bir tehlike beden bulmaktaydı. Tavladaki(at ahırı) atlar huysuzlanmaya başlamıştı. Kapıdan içeriye dev siyah bir yılan süzülmekteydi. Köy yerinde yılanların görülmesi doğaldı fakat bu alışıldık bir yılan değildi. 15-20 metre uzunluğunda, bedeniyse 1 metre çapındaydı. Derisi üzerinde, adeta boğucu simsiyah dumanlar dans ediyordu. İçerisi yılanın gelişiyle beraber karanlığa bürünmüştü. Atlar huzursuzca kişnemeye ve kaçmak için kapılarına vurmaya başlamışlardı. Yılan, artık iyice içeriye çöreklenmiş, bedeni üzerinde boynunu geriye doğru kasarak, neredeyse ahırın tavanına kadar uzatmıştı. Yılanın simsiyah gözleri, hayvanları çileden çıkartmaya yetmişti. Atlar sanki ölecekmiş gibi delicesine oldukları yerde dönüyor, kapılarından çıkmaya çalışıyorlardı fakat Gavrilo, onların kapılarını demir madenden işlemiş, fazla sağlamlaştırmıştı. İçlerinden biri kapıya vururken, ön ayağını kırmış ve yerde acıyla çırpınmaya başlamıştı. Seslere uyanan Gavrilo’nun babası, yatağından söylenerek kalktı:

-Cehennem olasıca hayvanlar, bu saatte azdınız mı?

Eşi:
-Offff… Söylenme be adam, git bak! Belki Gavrilo’dur gelen. Gene içip, yolunu şaşırmıştır.

Gavrilo’nun babası mahmur gözlerle, gaz lambasını alıp evden çıktı ve ahıra doğru gitti. Yaklaştığında ahırın yanmakta olduğunu görünce, ahırın yakınında ki tulumbaya koşarak, yangını söndürmeye girişti! İçeriden atların acı içindeki çığlıkları duyuluyordu! O sırada alevlerin arasından, dumanla bütünleşmiş karayılan, Gavrilo’nun babasının üzerine saldırıp, onu dişleriyle paramparça etmişti! Yangının içinden üç gölge belirdi! Yanmış üç at bedeni, yerde yatan Gavrilo’nun babasının cesedine uzanarak birer parça kopardı! Böylece yanan atların bedenleri insan şeklini almışlardı! Büründükleri şekil; Gavrilo’nun üyesi olduğu Genç Bosna örgütünden arkadaşlarına aitti. Şayet Gavrilo, bütün bunlar olurken henüz Muhammed ve diğerleriyle dışarıdaydı. Gece yarısını geçtiğinde eve varmıştı. Havada ki duman ve yanık kokusunu alınca, koşmaya başladı! Annesi, babasının parçalanmış bedeninin yanında ağlama krizleri geçirmekte ve örgütten üç arkadaşı(yanan at bedenlerinden insan şekline bürünen) onu teselli etmeye çalışmaktaydı.

7. Bölüm Sonu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder