Gavrilo Princip; bir köylü, bir isyancı… 1.Dünya savaşının
pimini çeken kişi… Dört arkadaşıyla suikastı planlayıp, Arşidük Franz Ferdinand’ı öldürdükten sonra yakalanarak
mahkemeye çıkartılmış ve Prag’da bulunan Theresienstadt hapisanesinde
tüberküloza yakalanarak ölmüştü. Oysa gerçek daha farklıydı. Arşidük’ün Saraybosna’yı
ziyarete geldiği yani öldürüldüğü 28 Haziran 1914 tarihinde, suikast anından az
önce, Saraybosna’da ki bir sokak arasında…
Gavrilo:
-Muhammed, iyi misin?
Muhammed Mehmedbasiç (Gavrilo’nun Boşnak arkadaşı):
-İyiyim. Sadece… Karnımda bir sancı var.
Gavrilo, elini Muhammed’in omzuna koyar:
-Korkuyorsun ama bu normal.
Muhammed:
-Korkmuyorum.
Gavrilo, elinde silah bekleyen Muhammed’in yüzüne bir
süre bakıp:
- Silahı bana ver.
Muhammed, şaşkın ve güvensiz, titrek bir ses tonuyla:
-Neden?
Gavrilo tekrarlar:
-Gözlerindeki korku, tedirginliğini belli ediyor.
Cesaretini alevlendirecek motivasyonun yeterli değil. Arşidük her an gelebilir.
Yapamayacaksın ve her şey rezil bir hal alacak! Silahı bana ver. Ben yaparım!
Muhammed, silahına bakar, sırtı taş duvara yaslı, yavaşça
kaykılır ve oturur. Yüzünü avuçlarının arasına alıp, derin bir iç çektikten
sonra:
-Bunu yapabilirim!
Gavrilo, 1894 Temmuz’unda Bosna-Hersek’te doğmuş sıradan Boşnak
kökenli bir çiftçiydi ama milliyetçiliği yüksekti. Avusturyalıları,
Bosna-Hersek’ten çıkartmayı amaçlayan, Genç Bosna(Mlada Bosna) örgütüne
mensuptu. İlk başta Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Arşidük Franz
Ferdinand'ı öldürmek planları arasında sayılmazdı. Siyasetin kanlı tarafında
bulunmanın, ailesini tehlikeye atacağından çekiniyordu. Arkadaşlarıyla içmeye
gittiği bir geceye kadar kimseyi öldürecek kadar nefret dolu değildi.
Gece 10 sularında örgüt arkadaşlarıyla eğlenirken, evinin
etrafında gölgelerden gelen, kapkara bir tehlike beden bulmaktaydı. Tavladaki(at
ahırı) atlar huysuzlanmaya başlamıştı. Kapıdan içeriye dev siyah bir yılan
süzülmekteydi. Köy yerinde yılanların görülmesi doğaldı fakat bu alışıldık bir
yılan değildi. 15-20 metre uzunluğunda, bedeniyse 1 metre çapındaydı. Derisi
üzerinde, adeta boğucu simsiyah dumanlar dans ediyordu. İçerisi yılanın
gelişiyle beraber karanlığa bürünmüştü. Atlar huzursuzca kişnemeye ve kaçmak
için kapılarına vurmaya başlamışlardı. Yılan, artık iyice içeriye çöreklenmiş,
bedeni üzerinde boynunu geriye doğru kasarak, neredeyse ahırın tavanına kadar
uzatmıştı. Yılanın simsiyah gözleri, hayvanları çileden çıkartmaya yetmişti. Atlar
sanki ölecekmiş gibi delicesine oldukları yerde dönüyor, kapılarından çıkmaya
çalışıyorlardı fakat Gavrilo, onların kapılarını demir madenden işlemiş, fazla
sağlamlaştırmıştı. İçlerinden biri kapıya vururken, ön ayağını kırmış ve yerde
acıyla çırpınmaya başlamıştı. Seslere uyanan Gavrilo’nun babası, yatağından
söylenerek kalktı:
-Cehennem olasıca hayvanlar, bu saatte azdınız mı?
Eşi:
-Offff… Söylenme be adam, git bak! Belki Gavrilo’dur
gelen. Gene içip, yolunu şaşırmıştır.
Gavrilo’nun babası mahmur gözlerle, gaz lambasını alıp evden çıktı ve ahıra doğru gitti. Yaklaştığında ahırın yanmakta olduğunu görünce, ahırın yakınında ki tulumbaya koşarak, yangını söndürmeye girişti! İçeriden atların acı içindeki çığlıkları duyuluyordu! O sırada alevlerin arasından, dumanla bütünleşmiş karayılan, Gavrilo’nun babasının üzerine saldırıp, onu dişleriyle paramparça etmişti! Yangının içinden üç gölge belirdi! Yanmış üç at bedeni, yerde yatan Gavrilo’nun babasının cesedine uzanarak birer parça kopardı! Böylece yanan atların bedenleri insan şeklini almışlardı! Büründükleri şekil; Gavrilo’nun üyesi olduğu Genç Bosna örgütünden arkadaşlarına aitti. Şayet Gavrilo, bütün bunlar olurken henüz Muhammed ve diğerleriyle dışarıdaydı. Gece yarısını geçtiğinde eve varmıştı. Havada ki duman ve yanık kokusunu alınca, koşmaya başladı! Annesi, babasının parçalanmış bedeninin yanında ağlama krizleri geçirmekte ve örgütten üç arkadaşı(yanan at bedenlerinden insan şekline bürünen) onu teselli etmeye çalışmaktaydı.
7. Bölüm Sonu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder