Hürriyet

29 Temmuz 2011 Cuma

YETER SAYI!


Yeter!
Yeterince dinledim!
Yeterince denedim!
Yeteri kadar kaybettim!
Yeteri kadar yanlış yaptım!
Düzeltmek için yeteri kadar uğraştım!
Ama artık yeter!

Hayatta herkesin, sadece en az bir defa "Yeter" dediği bir zaman vardır.

O zaman geldiğinde "yeter" diye bağırmalısınız!
Yoksa bunun için ikinci bir şansınız olmayabilir...

M.V (Günlükler'den)

22 Temmuz 2011 Cuma

BARDA



Cuma akşamı işten çıktığınızda, kullanmaktan en nefret ettiğim ulaşım türü; demiryolu... Şehir içi trenlerden nefret ediyorum.

Çıkışta,Dorock'a gidecektim ama üşendim ve eve döndüm. 
Cuma akşamları için eğlence planınız yoksa, kendinizi eve atmakta, tercih edilebilir seçeneklerden.

İlkokul çağlarımda, cuma akşamları, cumartesi erken kalkmamak demekti.

Ortaokul çağlarımda,geç  saatlere kadar televizyon seyretmek.

Lise çağlarımda, Gökhan'larda kalıp, sabaha kadar içmek(kola ve sigara)

Üniversite yada yüksek okul tecrübem olmadı (Allah'a şükür).

Şimdi ise cuma akşamları, istediğini yapabildiğin kadar yapabilmek demek!

Şuan bir barda olmayı isterdim. Peki ama tam olarak nasıl bir bar ve ben orada nasıl görünüyorum?
Şimdi ben hayal edeceğim, sizde bana katılabilirsiniz. Hayalimde ki barın sokağına giriyorum.
Kapısından girmeden daha, sokağa, Chill Out, Hard Rock, Heavy Metal ve Gothic Metal'in aktığı, karanlık(loş demiyorum. Sadece etrafa saçılan az ve tam seçilemeyen ışık huzmeleri )bir giriş, kapıdan içeri adım attıktan sonra tam ortada efsane gibi duran, siyah camdan, kare şeklindeki  dans pisti, pistin yanlarında mor neon ışıklarını her tarafa saçan spotlar var.

Ayaklarımda, koyu kahve rengi kovboy botlarım,üzerimde siyah uzun deri bir pardösü, mat siyah dar kesim bir gömlek var. Sakalım en az dört günlük. Ağzımda ki sigaram, filtrenin tam ucundan, kuru dudaklarıma yapışmış ve uzayan kül topağı, ağırlına yenik düşüp, sol botumun, burun kısmına düşüyor. Tam o sırada, Björk -Army Of Me çalıyor.

Sahneye doğru, etrafa bakarak ilerlerken zemine bakıyorum. Ayaklarımın altında vatoz ve köpekbalıkları yüzüyor.  Zemin bir akvaryum! Tedirgin ama nefes kontrollü adımlarımı koruyorum...

Yukarıda... Tavan çok yüksek, en az on metre var. Karanlık, derinliğe belirsizlik kattığından, bana daha yüksekte olabileceğini düşündürüyor. Yukarıdan sarkan, zincirler ve kafesler var. İçleri boş...

Bar nerede? Dilim damağım kurudu. Dark içmem lazım!

Taştan koltuklar var. Taht gibi... Hemen sahnenin etrafında... Birine oturuyorum.

Her şey kararıyor... En ufak bir ışık taneciği bile parıldamıyor. Taş koltuğum çatlamaya ve yarılmaya başlıyor! Isınıyor! Ateş var! Yarıkların içine bakıyorum, içlerinden ateş yukarı tırmanıyor! Ayağa kalkmak istiyorum! Yarıklardan çıkan ateşler, birer ısrarcı ele dönüşüp, beni çekiyor, oturmam için!
Deri ceketim yanıyor!

Büyük bir gürültü! Sahne zemini, yanardağ ağzı gibi patlıyor! İçinden lavlar fışkırıyor! Bir kısmı ayaklarıma...

-Hay a...na koyiiim! Bağırıyorum, kalkmak istiyorum! Kollarımı tutan alevler derime işlemek üzere, canım yanıyor!

-Ha s...tir! O ne?!

Sahnenin zemininden fışkıran lavlar şekil alıyor. Bir insan bedeni sanki... Bir kadın!

-Tanrım! Hayatımda gördüğüm en güzel kadın!

Alevler, ellerimi bıraktı. Kadına doğru ilerliyorum. O beni istiyor. Bende onu... Aşık oldum! Elini, suratıma uzatıyor ve yanağımı okşuyor... Öpüşüyoruz!

Gözlerimi kapatıyorum. Dudakları çok sıcak ve tatlı... En son hatırladığım buydu...

Sonra hep karanlık ve...

Cehennemden geri dönmeden önce, en son hatırladıklarım bunlar...

Şimdi şu barın kapısından girmeye hazırım.

 Müzik... İçeri giriyorum.

Klos Nomi-Cold Song çalıyor...

...

19 Temmuz 2011 Salı

Y.D.D

Dünya hakkında, yanlış giden birşeyler var diyorsanız, o zaman doğru giden, sizler varsınız demektir.

M.V

Sonuç...

Beklediğiniz her sonuç, istediğiniz sonuç demek değildir. Bazen istenmeyen neticeleride bekleriz. Önemli olan sonuçları kabullenmektir.

Doğru Kardeş

Her yalanın kardeşi, onun katili olan doğrudur! Her doğru ise yalanın katili olmanın acısını ömür boyu çeker...

UYKUSUZ

Bir kez daha kapatıyorum gözlerimi.
Lütfen bu defa gelme karanlığıma.

Gözlerimi kapatmak istiyorum.
Uyumak istiyorum.
Lütfen gelme rüyama.

Seni gördüğüm rüyalardan vazgeçeli çok oldu.
Bölme gözlerimin uykusunu, muhteşem geceme sakın güneş olma.

Ben o aydınlığı karartalı çok oldu.

Gözlerimin kızarıklığı, sana ağlamamdan değil, uykusuzluktan.
Saçmalama lütfen!

Ben sana ağlamayalı çok oldu...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

DÜŞMEYEN HAYATLAR


Bazen sesler duyarsınız. Kelimeleri tanıdıktır ama sesler yabancıdır. Başlamanız için size seslenirler...
Düşmek üzere olduğunuz anlarda, kulağınıza eğilir ve fısıldarlar. Ayağa kalkmanız için...

Bazen sesler duyarsınız. Yarı yıkılırken yere, diz kapaklarınızın yere çarptığında çıkarttığı o kemiksi sesleri...

Bazen düşmek istersiniz... Düşerseniz, biraz dinleneceğinizi düşünürsünüz.
Asıl düşünmeniz gereken, nasıl ayağa kalkacağınız olmalıdır oysa.

İşte o sesler... Size nasıl ayağa kalkacağınızı fısıldar aslında! O anda onlara kulak verip, doğrulmanız gereken zamandır!

Hayat, yere çarpan hiçbir canlı için bağışlayıcı olmamıştır. Siz düştüğünüzde, size de yumuşak ve yufka yürekli davranmasını beklemeyin.

Yere ulaştığınızda, bedeniniz ve ruhunuz devrildiğinde... Asla her şey bitmiş değildir.
Tekrar kalkabilirsiniz! Unutmayın ki ne kadar çok kalkarsanız, o kadar az düşersiniz çünkü her kalkışınızda daha sağlam yere basar ayaklarınız.

-Neden düşeriz?

-Daha iyi ayağa kalkabilmek için!

Şimdi neredeyseniz, ne düşünüyor ve yapıyorsanız, ne oluyorsa,bilin ki; kalkmanız gerektiğini söyleyen o tanıyamadığınız ses...

Sizsiniz!

Teslim olursan hayat seni alır ve savaşı kaybeden esirlere hiçte iyi davranmadığını söyleyebilirim.

Hayat var olmak değildir sadece! Hayat yok olmaktır aynı zamanda!
Birinin ölümü, bir diğerinin hayata gelmesi demekse... Ölüm ise hayattan düşmekse... Düşmeden önce bir kez daha deneyin! Ayakta ve hayatta kalmanız için sizi uyaran o sese kulak verin!

Ayakta kalabilmeniz için gereken tek güç şuan bunları okuyan beyninizin içinde! O seslerde orada!

Şimdi, hayattan düşmeden önce... Kaybetmemek için! Sevdiklerin için! Kendin için! Hakkettiğini düşündüğün hayatın için!

Ayağa kalk ve savaş!

7 Temmuz 2011 Perşembe

BELKİ ÇÖZÜM

Belki de hala bir çözüm bulabilirim. 

Buraya gelmeden önce yolda düşünüyordum. Acaba kaybetmek dışında kazandığım bir şey olacak mı? Diye...

Kazandıklarımı düşünmedim belki yada kazandıklarım benim düşündüklerim değildi ve ben hala bazı şeyleri fark edemeyecek kadar zincirliydim.

Eğer bana soracak olsaydınız, kendim için "mükemmel" derdim. İnanın bana mükemmeli benden daha iyi tanımlayacak kimse yoktur.

Benim öyle olduğumu bilen ve düşünen insanlar var elbette.
Şimdi kaybetmek dışında kazanmak için ne yapılmalı?

Çözüm ne?

Kaybettiklerimizi düşünüp, bir daha ki sefere nasıl kazanabileceğimizi bulmaya çalışırız. Kaybettiklerimizi ve sebeplerini bulabiliriz. Ne yazık ki nasıl kazanacağımızı bulamayız! Sadece bulduğumuzu sanır ve o yolda ilerleriz. Neticede kazanma yolu adına atılan adımlarda da kaybederiz ve oturup, nerede hata yaptığımız düşünürken, tek gerçeği göremeyiz.

Eğer bir kaybedenseniz, asla kazanamazsınız! Hayatta ya kazanan yada kaybeden taraftasınızdır. Taraf değiştirmek olmaz!

Bu tekil kişi birincil düşüncesi. Hey! Sakin olun! Bu karamsar yaklaşım dışında başka bir yaklaşım daha var!

Kaybettiklerimizi yada kazandıklarımızı neye göre ölçeriz? Başkalarında olmayanlar sizin kazancınızsa ve sizde olmayıp başkalarında olanlar sizin kaybınızsa... O zaman bazı konularda kaybedenken, bazı konularda kazanan sizsiniz demektir.

Sahip olmadıklarınızı kazanamasanız da sevinmelisiniz çünkü elinizde hala kaybetmedikleriniz vardır.

İşte size çözüm!

Doğuştan yada sonradan kazandıklarınızı elinizde tutabiliyorsanız; Siz hep kazanan tarafsınızdır.
Kendinizi başkalarıyla ölçmeden önce kulvarınızı tanıyın! Şunu unutmayın tek bir insan asla dünyada ki bütün her şeyi kazanamaz.

Eğer kazanan biri varsa; O Tanrı'dır.
Hep kazandığınızda Tanrı olursunuz. Tanrı olmaksa beşinci boyuttur. Zamanın ve her şeyin üstündedir.    
Bu yüzden hayat; kaybetseniz de, kazansanız da sadece size aittir!
Eğer Tanrı değilseniz, asla her zaman kazanamazsınız!

Kaybetmek insanlar içindir ve sen sadece insansın. Şimdi sahip olduklarını korumaya çalış. Bir insanın en büyük zaferi ancak bu olabilir!  

2 Temmuz 2011 Cumartesi

KARANLIKTAN AYDINLIĞA


Bazen iyi şeyler, bizden saklanırlar.
Bazen de hiç olmadık zamanlarda ortaya çıkarlar.  Orada olduklarına inanmadığımız için ortaya çıktıklarını fark edemeyiz.

Onları göremeyiz. Yeterince dikkatli bakmadığımız için... Oysa onlar hep oradadırlar.

Elektrikler kesildiğinde, aradığımız bir fener yada mum yakmak için ihtiyacımız olan bir kibrit gibidirler. Karanlıkta, ışığa giden tek umudumuzdur.

Karanlık, bazen içinde aydınlığı saklar. Sadece onları bulmamızı beklerler. Tıpkı bir kibrit gibi...
Tamamen karanlığın içinde kaldıysak ve aydınlığa çıkmamız gerekiyorsa, korkmadan, nereye çarpacağımızı veya takılacağımızı düşünmeden o yolu gideriz. Mumda, kibritte oradadır. Karanlığın içinde... Ancak onları bizim bulmamızı beklerler.

Hepimizin sahip olduğu iki kardeştir... Karanlık ve aydınlık. Kardeşler bir ailenin parçasıdır ve onlardan birini bulmak istersek diğerinin kılavuzluğu gerekir.

Karanlıktan geçmeden aydınlığa ulaşamazsınız.
Eğer şanslıysanız, yürüdüğünüz karanlık yolda çok güzel şeylerle karşılaşırsınız. Onları birer birer ceplerinize doldururken, aslında karanlığın kötü olmadığını fark edersiniz.

Yeterince içinde kaldığınızda, karanlık aydınlıklaşır.
Karanlıktan, aydınlığa çıkarsınız. Bu çok zordur ama olur.
Oysa aydınlıktan karanlığa çok çabuk gidersiniz.