Hürriyet

30 Nisan 2013 Salı

CENNET'İN DÜŞÜŞÜ 4.Bölüm

Uykuyu bilmeyen Nas'ın gökyüzünü seyrettiği bir yaz gecesiydi. 
Gözlerini binlerce yıldızdan görebildiklerine dikmiş, kafasında onlara şekiller veriyor, onu yaratan Tanrı'sının yıldızların arasında olduğunu tahmin ediyordu. Tanrı'sına seslendi. Sesi, her hangi bilinen bir dilde değildi. Daha çok bir hayvanın uluması gibiydi.

Bekledi ve Tanrı onu, gök gürültüsü ile cevapladı. Fakat bu kaba, sert ya da ürkütücü bir gök gürültüsü değildi. Daha çok neşeyle zaferini kutlayan bir ordunun, ellerinde içkileriyle hep bir ağızdan söylediği şarkılar gibiydi. Ardından yağmur başladı. Nas serinledi. Tanrı'nın elini, yüzünde hissediyordu. Gözlerini kapatıp, tadını çıkarttı bu ferahlığın. Ona aşıktı! Onu yaratana... Ve kalkıp ayağa neşeyle yağmurun altında, dönmeye, dans etmeye başladı.

Nas'ın her memnuniyeti ve sevgi gösterisi; onu izleyen Şeytan'ı, çileden çıkartıyordu. Tanrı bu ilkel, konuşmaktan bile aciz, ufak yaratığı nasıl kendisine denk tutabilirdi ki? Nasıl onunla kardeş olabilirdi? O sadece evcil bir hayvandı ve Cennet'in oğlu; Şeytan, onu evinde istemiyordu! 
Düşündü... Onu öldüremezdi. Bunu, onun yaptığı çok aleni şekilde belli olurdu. Ona sevgide besleyemezdi çünkü ondan nefret ediyordu! 

Sonra bir anda, kara derinliklerle kaplı gözleri ışıldadı ve siyah dudakları, gülümsemesiyle aralandı! Evin köpeğine; Nas'a kendini sevdirecekti! 
Onu mutlu edecek, yakınında olacak, koruyacak ve güvenini kazanacaktı. Bütün isteklerini yerine getirecekti. Hatta kendisinin bile bilmediği arzularını uyandırarak, ona hayal edemeyeceği hazlar sunacaktı! Ona kendini öyle bir sevdirecekti ki; Nas, yaratanına olan aşkını unutacak ve Şeytan'ı tercih edecekti! 
Böylece Tanrı, bu iki yüzlü hayvanın; ne kadar nankör ve çıkarcı olduğunu fark edip, hatasını anlayacak ve sonunda onu terk edecekti! Nihayetinde Cennet'in tek varisi olarak Şeytan; tahta geçecekti! 

-4.Bölümün Sonu-  

Mehdi Vasseti

29 Nisan 2013 Pazartesi

CENNET'İN DÜŞÜŞÜ 3.Bölüm

İnsanlar, çağlar boyunca Tanrı veya tanrılar hakkında farklı şeyler söyledi. Toplumlar birbirileriyle inançları yüzünden, din yüzünden en kanlı savaşları verdi. Belki din bazı şeyleri düzeltmiş olabilir ama daha çok şeyi mahvetti. Herkesin kendi inancı, sadece onunla inandığı arasındadır. Bu hep böyle kalmalıydı...

Karanlık çağlar... İlk insandan sonra...

Der ki: 
"Kötülük siz onu ortaya çıkarmadığınız sürece, masumdur!(M.V)"

İlk önce dinozorlar, bitkiler veya böcekler yoktu. Fani biliminin ve tarihin öncesinde bir zaman vardı. Dünya henüz inşa edildiğinde... Şeytan, babasına olan nefretini, kırbacıyla Dünya'ya kustuktan sonra var olan bir zaman! 

İlk insan, en yüksek dağların üzerine tırmanacak, en derin suların derinliklerinde yüzecek ve ihtiyacı olanları kendi "yaratabilecek" kadar güçlüydü! Yaratanına yakındı. Tanrı'yla konuşabiliyordu. Tanrı bu değerli ufak eserine ihtiyacı olan her şeyi sağlıyor ve onu hediyeleriyle şımartıyordu. İlk insan "Adem" değildi. O çok daha sonraydı. Onun adı, Nas'tı! Tanrı, Nas'ın kulağına uyan dediğinden beri o hiç uyumamış, buna ihtiyaç duymamıştı. Akıllıydı! Çeşitli icatlar yapıp, hayatını kolaylaştırıyordu. Güçlüydü! Gücünü bileylemek ve kanıtlamak için Tanrı'sından ona rakip, kudretli varlıklar yaratmasını istiyordu ve hepsini mağlup ediyordu! Telepattı ve bunu kinetiğe çevirip, nesneleri hareket ettirebiliyordu. Büyücüydü; etrafında bulunan enerjiyi şekillendirip, kullanabiliyordu. En önemlisi Tanrı, Nas'ı çok seviyordu. Bu sevgi, Şeytan'ı içten içe kahrediyordu. Nas'ı kıskanıyordu! 

Bir gün, öfkesini bastırıp, uzun süre düşündükten sonra Tanrı'nın huzuruna varmıştı. Kuzguni saçları, Cennet'in zümrüt ağaçlarından yapılmış zırhı, yakut pelerini ve tüm içtenliğiyle diz çöktü Şeytan:
-Her şeyin yaratanı, en kudretlisi, sonsuzluğumuz, yüce efendimiz, baba! 

Tanrı, tahtında oturmuş, sükunla bekliyordu:
-Konuş, tek oğlum! Nedir övgülere sebep?

Şeytan başı eğik, gözleri zeminde:
-Çocukça bir öfkeye kapılıp, haddimin çok üstüne çıktım ve bana sunduğun değerli sınava hiddetlendim. Beni affetmeni diliyorum. Yaratığına hükmedeceğim ve Cennet tahtına layık olduğumu kanıtlayacağım!

Ve Tanrı dedi ki:
-Ona bir isim verdim! Adı Nas! O, bir yaratıktan fazlası. O, bana benzer! Benden bir örnektir.

Kısa bir süre duraksar, önünde diz çökmüş oğluna bakar ve sözlerine devam eder:
-Bana benzettim ki, yabancılık çekme! Bana benzettim ki; onun gözlerine baktığında beni gör! Bana benzettim ki; onun dediklerinin, benim dediğim olduğunu bil! Ona köle gibi değil, benim yaptığım gibi sevgiyle yaklaş. Kardeşin gibi...! Çünkü Nas'da benim oğlum! Onu sana bir kardeş olarak yarattım!

Şeytan, başını hızlıca kaldırdı, gözlerini Tanrı'ya dikti ve ağlayacak kadar yıkılmış bir halde:
-Bu nasıl mümkün olur? Ben senin tek sevgili oğlun iken, seni bu kadar severken... Tüm anlamım sensin baba! Bütün her şeyim! Sana olan sevgim, sadakatim yetmedi mi ki, bir başka evlada ihtiyaç duydun? 

Şeytan, ayağa kalktı kızgın, eliyle yeri göstererek: 
-Her gün üzerine bastığım çamurlardan yarattığın bir oyuncaktan bahsediyoruz! Bir ucube, nasıl benimle denk olabilir? Ona nasıl "oğlum" diye seslenirsin? Bu nasıl bir düzmece, nasıl bir oyun? 

Tanrı, sakince devam etti:
-Onu kabul edeceksin! Ona bilgiyi, mücadeleyi ve her şeye rağmen kazanmayı öğreteceksin. Sadakati! İmanı! Zaferi ve Cennet'i..!

Şeytan iyice kızmıştı!
-Yüce efendimiz, her şeye kadir Baba! Bu ne demek? Onun Cennet'i bilmesine ne gerek var? Ne zaman bu şerefe haiz oldu? 

-Nas'da benim oğlum ve dolayısıyla varisim! Seninde kardeşin. Onun da gerçek evi, ait olduğu yer; Cennet! Dünya, onun için geçici bir tecrübe!

Şeytan'ın sesi yükseldi:
-Onun evi; o biçimsiz küre! O, hep Dünya'da kalmalı! Buraya ait değil! Varisin benim baba! Cennet ve toprakları benim varoluş hakkım! Bana sözün! Yoksa her şeyi yaratan ve muktedir Tanrı'nın, sözünün değeri yok mu? Yoksa artık vaatlerine şüpheyle mi yaklaşmalıyım?

Tanrı, onun bu kendini bilmez tavrına öfkelendi sonunda ve kulakları sağır edecek bir gök gürültüsü gibi yükseldi sesi:

-YETER!

 Birden Şeytan'ın üzerinde durduğu zemin onu kollarından ve ayaklarından kavrayarak, yukarı kaldırdı! Kendi saçları simsiyah balçığa dönüşüp, ağzını kapattı ve konuşmasını engelledi! Tanrı tahtından yükseldi ve bütün her tarafı karanlık kızıl sisler kaplamaya başladı! Taht yolunun, elmaslarla örülmüş basamakları, oldukları yerden ayrılıp, kor alevlere dönüştüler! Yerden, göğe alevler doğdu! Öyle ki; bütün Cennet'i kül etmeye yetecek kadar! Şeytan ilk defa bu kadar ileri gitmiş, bir o kadar da korkmuştu! Gözleri dehşetle doldu!

Tanrı ona yaklaştı:
-Seni şuan yok edebilirim! Oğlum olman, ben istediğim içindir! Ve yine ben istediğim için yok olursun!Verdiğim imtiyazların hepsini alabilirim! Sen veya Nas(insan) ya da bir başkası sadece ben istedikçe varsınız! Ben yaratanım! Sizse sadece yaratılan! 
Şimdi odana git! Emirlerimi bir daha sorgularsan, sana öyle bir yerde taht veririm ki, orada sadece acı ve eziyet olur. Seni sonsuz ıstırapla cezalandırırım!

Ve sonra Tanrı onu serbest bıraktı. Şeytan, bir çocuğun korku dolu bakışlarıyla, babasına baktı. Özür dilemeyi bile başaracak gücü kendisinde bulamadan, yıkılmış bir halde, oradan uzaklaştı.

-3.Bölümün Sonu-        





        

25 Nisan 2013 Perşembe

CENNET'İN DÜŞÜŞÜ 2.BÖLÜM


CENNET'İN DÜŞÜŞÜ (Asla Anlatılmamış Hikaye)
-Bölüm 2-
Oğlunun yerlere kadar uzayan kuzgun rengi saçlarını, bir şelalenin güçlü ve ferahlatıcı dökülüşüyle okşamış Tanrı ve uzatmıştı ona hediyesini; Dünya'yı...
Şeytan sordu babasına:
-Nedir bu, her şeyin yaratanı?

-Bu buzla kaplı, mavi ve serin küre, Dünya diye anılacak. İçindeki yaratımın adıysa; insan! Cennet tahtı sana büyük bir güç getirecektir lakin gücü kullanmayı bilmeyen hiçbir kralın hükmü sürmez. Yaşamlar yarattım ve yok ettim. İçleri milyonlarca türle dolu galaksiler ve gezegenler var ettim. Ruhsuz kayalar ve bitkilerle dolu çukurlar... Doğduğunda, sana oynaman için fırtına, deprem ve seller verdim ki güçlenip, neşe bulasın. Her seferinde daha iyi yaratır oldum. Kusursuza yakın... 

Bu insan, tasvirde bize benzer. İçindeyse Cennet'ten nefese sahiptir. Kendi düşünür, hisseder, karar verir ve benden özellikler taşır. Var olma amacının gerçekleşeceği gün geldi oğlum ama önce son bir sınavın kaldı! Önce onun kralı olacaksın. İnsanı sen yöneteceksin!  

Şeytan, çocuksu bir hayal kırıklığıyla:
-Lütfunun bu derecesine haiz olmak bana onur verir baba ama geçtiğim sayısız sınavdan sonra hala güvenine layık olamadım mı ki; beni "insan" adını verdiğin bu yaratıkla sınamak istersin? 

Tanrı gülümser:
-Unutma güzellik timsali değerli oğlum! Sen henüz gençliktesin ve Cennet'in yönetimi tecrübesizliği, hatayı kaldıramayacak kadar narindir. Benim yarattığım, bu insanı bile yönetemezsen, burayı nasıl yöneteceksin? 

Tanrı, Şeytan'ın ellerini elleri arasına alır ve en derin kuyu kadar dipsiz gözlerine bakar:
-İnsanı senin için yarattım ama bunu o bilmeyecek. İçine, senin bilmediğin bir çok hile de sakladım. Onun kendi iradesi ve aklı var. İnsan senin ilahlığını kabul ederse, Cennet tahtı, bütün güzellikleriyle tamamen senin olur!    

Arkasını dönüp, odadan uzaklaştı... 

Şeytan ellerinde tuttuğu Dünya'ya ve içinde öylece uyuyan insana kızgın gözlerle bir süre baktı. Sonra bütün hiddetiyle yere fırlattı! Dünya parçalara(kıtalara) bölündü ama dağılmadı. Şeytan daha da kızdı! Belinden, yaşayan ateşle çevrili kırbacını çıkartıp, yerdeki küreye tüm gücüyle vurdu! Onun kırbacı normalde tek dokunuşuyla, gezegenleri kül edecek kudrette idi ama Dünya'ya sadece bir kibrit ateşi kadar (Şeytan'ın bu vuruşu Cennet tarihinde "Magma" diye anılır. Böylece Magma ve lav yatakları oluşmuştur) etki etmişti. Şeytan daha çok hiddetlendi. Bir kere daha vurdu! Sonra bir daha..! Dünya sarsılıyor, hatta acıyla çığlık atıyordu! İç yapısı çok hasar görmüştü ama yok olmamıştı! Tanrı onu sağlam yapmıştı! İçinde ki yaratık(insan) ise hala uyuyor ve sanki etrafında, onu koruyan bir kalkan varmışcasına hiç bir şey duymuyordu. 

Sonunda Şeytan durdu, Dünya'yı bu şekilde yok edemeyeceğini anladı ve kırbacını kaldırıp, tekrar kınına soktu. Dünya'nın başında oturup, elini çenesine götürdü. Onu seyretmeye başladı. İçinde uyuyan insana dikti gözlerini. Düşünüyordu... 

O sırada Tanrı, insanın kulağına fısıldadı:
-Uyan!

24 Nisan 2013 Çarşamba

CENNET'İN DÜŞÜŞÜ (Asla Anlatılmamış Hikaye) 1.Bölüm


-İlk-

Kötü ve iyi ayırt edilebilecek kadar net ve herşey daha seçilebilir durumdayken... Henüz kötülük, evrene zehrini akıtmamışken. Tanrı kainatı yaratmadan, sayılamayacak kadar uzun zaman evvel... Cehennemin olmadığı, sadece Cennet Krallığı'nın yükseldiği bir dönemde... Sonsuz bir enerji boşluğunda, Tanrı ve oğlu varmış. 

Oğlu; gökyüzü kadar cesaretli, rüzgar kadar hızlı, yıldırım kadar hiddetli ve ateş kadar hırslıymış! Tanrı, oğlunu çok severmiş ve tahtının varisi olacak şekilde onu yetiştirmiş. 
Birgün Tanrı, onun için bir hediye hazırlamak istemiş. 

Cennetin rengarenk topraklarını, kör edici güzellikte parlayan sularıyla yoğurmuş. Sürekli esen, yaşam rüzgarlarından alıp, ruh nefesini katmış. Oğlundan esinlenerek, hediyesini şekillendirmiş. Böylece "ilk insanı" yaratmış! Sonra onu kutsayarak, Dünya adında ki küreye koymuş.  

İçinde yarattığı ilk insanın olduğu küre(Dünya)yi alıp, Cennet'teki geniş sütünlarla kaplı, altın koridorlardan ilerleyerek, odasında taç giyme töreni için hazırlanan oğlunun yanına  gitmiş. Zümrütlerle kaplı ve yerden göğe kadar uzanan devasa kapıları aralayıp, melekler tarafından dövülerek su gibi işlenen yakut pelerinini giymekte olan oğluna seslenmiş. Babasının tok ve rahatlatıcı ses tonunu duyan "Şeytan" hızlıca yanına gidip, babasına sevgiyle sarılmış. 
-Huzurunla, bana selamet getirdin baba!

Tanrı, Şeytan'a gülümsemiş:
-Huzurum ve selametim seninle yüce oğlum.

-1.Bölüm Sonu-

M.V(Cennet'in Düşüşü)

Maske


Yazacak o kadar çok şeyim vardı ki... Yazmamak için dolaştım, sigara içtim ve düşündüm. Nihayet şuan yazacak hiç bir şeyim kalmadı. İçime attım, rahatladım. Şimdi tekrar "her şey yolunda" maskemi takıp, iyilik enayisi ruhumu ve adam olan kişiliğimi, az da olsa gizleyebilirim.

23 Nisan 2013 Salı

Hata


Hata sadece insana mahsustur. Bununla, hayat boyu ölçümleriz kendimizi. O muhteşem hayatın kendisi zaten hatalar üzerine kuruludur.

Hatayı nasıl tanımlarız? Bildiğimiz, eylemlediğimiz, alışkanlık edindiğimiz ve bize öğretilenin karşıtına, çarpığına veya eksiğine hata deriz.

Hata yapılabilir fakat bazı hataları yapmamaya çalışmalıyız. Sevdiklerimizi kırmamak, üzmememek gibi... Sevgi, temeli kolay atılan ama katları zor çıkılan bir yapıdır. Yıkıldığında, baştan yapsanız bile asla eskisi gibi dayanıklı olmayacaktır!

Ben birşey bilmiyorum... Siz bilirsiniz... Bir gün kırdığınız kişilerin sevgisini onarmak için geç kalabilirsiniz.

Unutmadan... Hatanın birde kardeşi vardır; o da umursamazlık! Hatalarınızı umursamazsanız, siz sadece "hata" olursunuz ve insanlığınızdan geriye çok az kalır.

M.V(Günlükler'den...)

18 Nisan 2013 Perşembe

Doğum Günü 19 Nisan


...insanlar geçer; 
fotoğraflardan, anılardan, yaşamdan. 
Şarkılar dinlenir, söylenir bazen. 
İz bırakır, iz alır, hatıralar kalır.

...hayat akıp gider;
değişir yönü, şekli.
Kayaya da çarpar, yanlışa da düşer insan.
Sever de... 

Kaybedersin, kazanmak için uğraştığını 
veya
kazanırsın hiç uğraşmadan.

...insanlar geçer;
durup seyredersin, kimseyi durdurmadan.
Yönünü değiştirmeden.

Hayatta bildiğin ve bilmediğin her şey geçip, gider
ama
o asla bitmez.

Yaşam rolünü hep aynı oynar.
Soğuk ve donuk koltuklarında anıların, 
hayat devam eder.

Seni filmin başrol oyuncusu gösterir.
Sinema boşalır...

Adın geçmez...

M.V(Günlükler'den)