Hürriyet

29 Nisan 2013 Pazartesi

CENNET'İN DÜŞÜŞÜ 3.Bölüm

İnsanlar, çağlar boyunca Tanrı veya tanrılar hakkında farklı şeyler söyledi. Toplumlar birbirileriyle inançları yüzünden, din yüzünden en kanlı savaşları verdi. Belki din bazı şeyleri düzeltmiş olabilir ama daha çok şeyi mahvetti. Herkesin kendi inancı, sadece onunla inandığı arasındadır. Bu hep böyle kalmalıydı...

Karanlık çağlar... İlk insandan sonra...

Der ki: 
"Kötülük siz onu ortaya çıkarmadığınız sürece, masumdur!(M.V)"

İlk önce dinozorlar, bitkiler veya böcekler yoktu. Fani biliminin ve tarihin öncesinde bir zaman vardı. Dünya henüz inşa edildiğinde... Şeytan, babasına olan nefretini, kırbacıyla Dünya'ya kustuktan sonra var olan bir zaman! 

İlk insan, en yüksek dağların üzerine tırmanacak, en derin suların derinliklerinde yüzecek ve ihtiyacı olanları kendi "yaratabilecek" kadar güçlüydü! Yaratanına yakındı. Tanrı'yla konuşabiliyordu. Tanrı bu değerli ufak eserine ihtiyacı olan her şeyi sağlıyor ve onu hediyeleriyle şımartıyordu. İlk insan "Adem" değildi. O çok daha sonraydı. Onun adı, Nas'tı! Tanrı, Nas'ın kulağına uyan dediğinden beri o hiç uyumamış, buna ihtiyaç duymamıştı. Akıllıydı! Çeşitli icatlar yapıp, hayatını kolaylaştırıyordu. Güçlüydü! Gücünü bileylemek ve kanıtlamak için Tanrı'sından ona rakip, kudretli varlıklar yaratmasını istiyordu ve hepsini mağlup ediyordu! Telepattı ve bunu kinetiğe çevirip, nesneleri hareket ettirebiliyordu. Büyücüydü; etrafında bulunan enerjiyi şekillendirip, kullanabiliyordu. En önemlisi Tanrı, Nas'ı çok seviyordu. Bu sevgi, Şeytan'ı içten içe kahrediyordu. Nas'ı kıskanıyordu! 

Bir gün, öfkesini bastırıp, uzun süre düşündükten sonra Tanrı'nın huzuruna varmıştı. Kuzguni saçları, Cennet'in zümrüt ağaçlarından yapılmış zırhı, yakut pelerini ve tüm içtenliğiyle diz çöktü Şeytan:
-Her şeyin yaratanı, en kudretlisi, sonsuzluğumuz, yüce efendimiz, baba! 

Tanrı, tahtında oturmuş, sükunla bekliyordu:
-Konuş, tek oğlum! Nedir övgülere sebep?

Şeytan başı eğik, gözleri zeminde:
-Çocukça bir öfkeye kapılıp, haddimin çok üstüne çıktım ve bana sunduğun değerli sınava hiddetlendim. Beni affetmeni diliyorum. Yaratığına hükmedeceğim ve Cennet tahtına layık olduğumu kanıtlayacağım!

Ve Tanrı dedi ki:
-Ona bir isim verdim! Adı Nas! O, bir yaratıktan fazlası. O, bana benzer! Benden bir örnektir.

Kısa bir süre duraksar, önünde diz çökmüş oğluna bakar ve sözlerine devam eder:
-Bana benzettim ki, yabancılık çekme! Bana benzettim ki; onun gözlerine baktığında beni gör! Bana benzettim ki; onun dediklerinin, benim dediğim olduğunu bil! Ona köle gibi değil, benim yaptığım gibi sevgiyle yaklaş. Kardeşin gibi...! Çünkü Nas'da benim oğlum! Onu sana bir kardeş olarak yarattım!

Şeytan, başını hızlıca kaldırdı, gözlerini Tanrı'ya dikti ve ağlayacak kadar yıkılmış bir halde:
-Bu nasıl mümkün olur? Ben senin tek sevgili oğlun iken, seni bu kadar severken... Tüm anlamım sensin baba! Bütün her şeyim! Sana olan sevgim, sadakatim yetmedi mi ki, bir başka evlada ihtiyaç duydun? 

Şeytan, ayağa kalktı kızgın, eliyle yeri göstererek: 
-Her gün üzerine bastığım çamurlardan yarattığın bir oyuncaktan bahsediyoruz! Bir ucube, nasıl benimle denk olabilir? Ona nasıl "oğlum" diye seslenirsin? Bu nasıl bir düzmece, nasıl bir oyun? 

Tanrı, sakince devam etti:
-Onu kabul edeceksin! Ona bilgiyi, mücadeleyi ve her şeye rağmen kazanmayı öğreteceksin. Sadakati! İmanı! Zaferi ve Cennet'i..!

Şeytan iyice kızmıştı!
-Yüce efendimiz, her şeye kadir Baba! Bu ne demek? Onun Cennet'i bilmesine ne gerek var? Ne zaman bu şerefe haiz oldu? 

-Nas'da benim oğlum ve dolayısıyla varisim! Seninde kardeşin. Onun da gerçek evi, ait olduğu yer; Cennet! Dünya, onun için geçici bir tecrübe!

Şeytan'ın sesi yükseldi:
-Onun evi; o biçimsiz küre! O, hep Dünya'da kalmalı! Buraya ait değil! Varisin benim baba! Cennet ve toprakları benim varoluş hakkım! Bana sözün! Yoksa her şeyi yaratan ve muktedir Tanrı'nın, sözünün değeri yok mu? Yoksa artık vaatlerine şüpheyle mi yaklaşmalıyım?

Tanrı, onun bu kendini bilmez tavrına öfkelendi sonunda ve kulakları sağır edecek bir gök gürültüsü gibi yükseldi sesi:

-YETER!

 Birden Şeytan'ın üzerinde durduğu zemin onu kollarından ve ayaklarından kavrayarak, yukarı kaldırdı! Kendi saçları simsiyah balçığa dönüşüp, ağzını kapattı ve konuşmasını engelledi! Tanrı tahtından yükseldi ve bütün her tarafı karanlık kızıl sisler kaplamaya başladı! Taht yolunun, elmaslarla örülmüş basamakları, oldukları yerden ayrılıp, kor alevlere dönüştüler! Yerden, göğe alevler doğdu! Öyle ki; bütün Cennet'i kül etmeye yetecek kadar! Şeytan ilk defa bu kadar ileri gitmiş, bir o kadar da korkmuştu! Gözleri dehşetle doldu!

Tanrı ona yaklaştı:
-Seni şuan yok edebilirim! Oğlum olman, ben istediğim içindir! Ve yine ben istediğim için yok olursun!Verdiğim imtiyazların hepsini alabilirim! Sen veya Nas(insan) ya da bir başkası sadece ben istedikçe varsınız! Ben yaratanım! Sizse sadece yaratılan! 
Şimdi odana git! Emirlerimi bir daha sorgularsan, sana öyle bir yerde taht veririm ki, orada sadece acı ve eziyet olur. Seni sonsuz ıstırapla cezalandırırım!

Ve sonra Tanrı onu serbest bıraktı. Şeytan, bir çocuğun korku dolu bakışlarıyla, babasına baktı. Özür dilemeyi bile başaracak gücü kendisinde bulamadan, yıkılmış bir halde, oradan uzaklaştı.

-3.Bölümün Sonu-        





        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder