Hürriyet

17 Mayıs 2013 Cuma

CENNET'İN DÜŞÜŞÜ -5.Bölüm-


CENNET'İN DÜŞÜŞÜ (İlah mı? Şeytan mı?)

İnsan, Tanrı'nın yarattığı bir başarı mı yoksa hata mı? Neden inanırız? İnanmak sosyal bir varlık olan insanın, içsel ihtiyacıdır. Yaratılışında bir amaç bulmaya ve kendini hayatın en güçlü halkası olarak görmeye başlayan insan, onu var eden bir sebebe inanma gereksinimi duyar. 

İnsan neye inanır? Gördüğü ve algısında şekillendirdiklerine... O zaman görmediği bir varlığa nasıl inanır? Telkinle ve insanın en karanlık güdüsü olan korkuyla! İnanmazsak, yanarız! Yüzyıllar boyunca, Tanrı yarattığı insanla çeşitli şekillerde iletişim kurdu. Onları sürü olarak, düzen içinde tutmak ve hizalamak için... 

Hayatın bir amacı ve kaderi olduğunu düşünen bütün insanlar, iyi ve kötü olarak iki denge oluşturdu. Bütün inanışlarda kötülüğün ve iyiliğin farklı simgeleri vardı. Hıristiyanlıkla birlikte Tanrı ve Şeytan doğdu. Bazı kaynaklar İncil'in değiştirildiğini söylerken, kimileri tamamen bir gezgin tarafından yazıldığını bile söylüyor. Bu gezginse Tanrı'nın oğlu olarak biliniyor. 

Bu kadar maddesel bir dünya da, metafiziksel güçlerin yönetimi mümkün mü? Veya bu güçler, zamanında yaşamı yönetiyordu ama şuan etken değiller. Kullanmadığınızda, uzun süreli pasifize olan gücün, formu ve özellikleri değişir. Tanrı metafiziksel açıdan, matematik ve zaman dışı, hesaplanamayan en üstün bilinçtir. Gücün en saf hali, sonsuz enerji ve yaratıcı kaynaktır. Öyleyse Tanrı; kusurlu olduğunu bildiği halde mükemmeliyetçiliği arayan insanlık için en mükemmel motivasyondur. Yoksa algı boyutumuzun kısıtlı perspektifinde sıkıştık ve kaçış yoluna mı ihtiyaç duyuyoruz?

Tahammülü zor olan dünyaya karşı avuntu arayışımıza, öteki dünya hayalleri diyebiliriz. Aslında hayatın amacının olmadığını anladığımızda, sonraki yaşamı da çıkartırsak, düşünce üstünde "yok" sanrılarına ulaşırız. İnsanlığın gelişimini ve ilerlemesini durduracak ahlak sınırlamalarından kurtulup, ilerleyebiliriz. Tanrı insanı yaratır, insan bilimi keşfeder ve bilim Tanrı'yı yok eder! En açmaz ironi... 

Dinler kendi içinde tezatlarla ve farklı yorumlarla doludur. Tanrı'nın, insanların ona inanmasına ihtiyacı yoktur. Öyleyse neden ona inanması için insanlara, dinler yollamıştır? Çünkü Tanrı; karanlık çağlarda, yaşanan insanlık çöküşünü, din kavramıyla hizaya getirmeye, durdurmaya çalışmıştır. Ya da birisi Tanrı rolünü oynayarak, bunu denemişte olabilir. 

Dinler kusursuz değildi. Hatta çok büyük eksikler ve yanlışlardan dolayı en büyük kıyıma sebep olmuş, en ölümcül silahtı! Din adı verilen, insanlık tarihinin en büyük hatası, emsalsiz mükemmellikte bir güçten çıkmış olamazdı. Dinlerin kusurluluğu ancak insan yapısının bozukluğunun bir yansıması olabilir. 

Demek ki dinler insanlar tarafından bulunmuş olabilirdi veya Şeytan'ın bir oyunu... Dünya'yı yok etmek ve Cennet Krallığı'nı ele geçirmek emeliyle Şeytan, din silahını kullanıp, insanlığın katliamına sebep olmaya çalışmışta olabilir. Kitaplar yazıp, insanları ve toplumları birbirine kırdırarak, Dünya'nın sonunu getirmeyi amaçlamıştır belki de... 

Elbette bunu tam olarak bilemeyeceğiz. Kim bilebilir ki? İnandığınız şey, içinizde hissettiğinizdir. Tin, her ne kadar setler ve mantığa ters uygulamalardan uzaklaşırsa, vicdanı daha fazla ortaya çıkar. Böylece daha çok düşünen, üreten, ve insancıl bir varlık olur. "İnandığın kendin olursan, kendine inananların olur."

-5.Bölüm Sonu-

M.V