Hürriyet

26 Ekim 2010 Salı

:::OLGEM:::9.Bölüm::::

Sakalları pis ve iri göbeğine kadar gelen, sağ gözyuvası boş duran, dudakları metal halkalarla dolu, kel yarma, elinde tuttuğu alev makinesiyle, acıdan bayılmış olan yanık bedene doğru yaklaşır.

İçinde bulunduğu görev ve fiziksel özellikler sebebiyle, ona "işkenceci" diyebiliriz.

-İyice pişirmek lazım! Dedi işkenceci, alev makinesinin el pedalını kavrayarak.

Mazgalın aralığından, olacakları seyrediyordum. Adam, tavandan sarkan zincirlere, kollarından prangalanmış, ayakları yerden yükseksekte, yanık bedeninin taşıyamadığı başı, çoktan önüne düşmüş duruyordu. Yaşadığını sanmıyorum.

İşkenceci, alev makinesini, etleri kavrulmuş hareketsiz bedene doğru kaldırdı.

Daha fazlasına dayanamadım ve kustum! Sadece safra gelmişti. Öğürmemi duyan sadist, başını yukarı kaldırdı! O an beni görmesin diye hızla mazgaldan uzaklaşıp, sırtımı, hücremin duvarına yasladım. Ter içindeydim. Korkuyordum. Hatta biraz altımada sıçtmıştım.

Bana seslendi:

-Yarın akşam yemeğimde seni pişireceğim!

Diitttt. Kart okutma sesi! Birisi bulunduğum odanın kapısının dışında! İçeri girecek! Alüminyum kapı yavaşça aralanıyor! Dizlerimi karnıma doğru çekiyorum. Üşüyorum! Kusmuğumun keskin kokusu burnumu ve genzimi yakıyor. Açık olan tek gözümle, kapı eşiğine bakıyorum. Sol gözüm hala kapalı.

...

İçimden sayıklıyorum. Kim var orada? Kim? Neden..?

...

Kimse yok! Kapı aralık ama kimse yok! Bekliyorum kıpırdamadan...

Kalksana! Kalk ayağa! Hadi Mehdi! Yapabilirsin! Yapabilirim! Bu kaçmak için bir şans! Sadece kalk ve kapıya ilerle... Sonra bitecek, kurtulacağım. Kalkmalıyım!

-----------DOKUZUNCU BÖLÜM SONU-------------  -------------DEVAM EDECEK-------------

:::OLGEM:::8.Bölüm::::

Bileklerim acıyor. Bağlılar. Hissediyorum. Kalınca bir ip yada halat. Dokuları batıyor etime. Gözlerimi açtım ama görüntü bulanık. Yere oturmuşum...

En son... Neredeydim?

Hmmmm. Hatırladığım en son; arabadaydım. Görüntü netleşiyor. Sadece sol gözümü açamadım. Kontrol edemiyorum. Açılmıyor. Başım ağrıyor.

Kanımı yutuyorum. Hehehe. En azından dışarı akan kanın bir kısmını geri kazanmış oluyorum. Pehhh... Ne saçmalık...

Karanlık bir oda tercih ederdim fakat burası aşırı aydınlık. Beyaz ışık... Her taraf ışıkla yıkanıyor. Boş, ışıklı ve koca bir odada yanlızım.

Tam karşımda büyük bir ayna var. Neredeyse, duvarın tümünü kaplamış. Hani şu Amerikan filmlerinde ki, sorgu odalarına konan ve polislerin, arkasından sanığı izlediği tek taraflı aynalar gibi.

Sol tarafımda ki duvarda, alüminyum bir kapı var. Kapının kolu yok. Şu kartlı kapılardan büyük ihtimalle. Dışarıdan açılıyor olmalı...

Laboratuvar faresi gibiyim...

Tam yanımda, yerde ufak bir mazgal var. Tavandan, zincirle  sarkan bir deri çanta.
Hala sol gözümü açamadım... Çok halsizim, kalkmaya çalışacak hlim bile yok.
Bütün bunları, beni kızımdan uzak tutmak için yapıyorlar. Beni ne kadar tutabilirler ki?

Ne? Bu koku?

Mazgaldan, bir koku geliyor. Şey gibi... Immmm... Şey... Sanki,,,
Yanık et gibi... Hani sanki...Yanan insan eti kokusu gibi!

-----------SEKİZİNCİ BÖLÜM SONU-------------  -------------DEVAM EDECEK-------------

YİYORSA ÇIK DIŞARI !

Yağmur için yazılar yazılır.
Şiirler falan yazar insanlar.

Öylece oturup camının önünde, seyrederler yağmuru.
Sonra yağmuru ne kadar sevdiklerini anlatan sözler sarfederler.

Çık dışarı!

Hadi çıksana dışarı!

Yağmuru seviyorsun ya!
Yürü bakalım altında, ıslan donuna kadar!

Neden çıkmıyorsun?
Şeker misin eriyesin yağmurda?

Nerede kaldı, namına şiirler döktürdüğün o "yağmur sevdası"

Yemedi değil mi?

Bense o yağmurda, sırılsıklam oldum.
Onu severek ıslandım.
Gözyaşı kuruyuncaya kadar, yağmur dininceye kadar bekledim.

Onu teselli ettim.
Yağmuru sevmek...

Islanmaktır.

GECELİK

Evet.
Güzel şeylerde düşüneceğim.

Önce, şu kötü düşünce molozlarını bir atayım bünyemden.
Sonra oturup, güzel güzel düşüneceğim.

Benim kendi diktiğim, çok güzel gecelerim var.
Üzerime giyindiğim...

Gökyüzü kadar sade uzunluğunda.
Ay kadar berrak ışıltısında.
Esinti gibi kulaklarımda,her adımımda.
Yanımda...

Benim kendi diktiğim, çok güzel gecelerim var.
Üzerime örttüğüm.

5 Ekim 2010 Salı

DÖNMEYECEĞİM...

Sadece çekip, gitmeyeceğim. Üstüne üstlük, birde orada kalacağım!
Geri dönmeyeceğim!
Her döndüğümde kendimi mi bulamayacağım? Ne gerek var?
Kaybetmişim ne güzel bende kendimi... Aramak istemiyorum.
Seviyorum bütün sevgililerimi; Bir yerlerde, bazı zamanlarda, onlarda sevmişti beni...
Sevmiyorum kendimi, onlar sevmedikçe beni.