Hürriyet

17 Ekim 2011 Pazartesi

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 14.Bölüm )

14.BÖLÜM


...


İram elindeki kutsal emaneti kaldırdı yukarı. Kadehe yağmur damlaları dolmaktaydı. Düşen yıldırımlar, ara sıra bu ucubeyi aydınlatıyordu. Yağmur damlaları Kadeh-i Şerife coşkuyla doluyordu.

Kadeh-i Şerif'in gözünden..!

Kimindir bana dokunan bu münafık eller? Ne tür bir kendini bilmezdir, Hz. Muhammed'in kadehini çalı koyan? Bilmez mi başına gelecekleri, bu ahlaksız cüretinden dolayı? Allah'ın elçisinin kadehine ne cüretle dokunursun? Cezanı o ucube aklın keser mi? Düşünmez misin alacağın zulmü?

Biran düşündü İram, ilk defa korktu!

"Yapmasam bunu... Zaten çalmıştım Kuran-ı Kerim'i! İşlemiştim çok büyük günahı! Bir de çaldım ya Kadeh-i Şerifi. Yapmasam bari... Götürmesem onu efendime! O kötülüğe, ben ona hizmet ediyorum. Kötü müyüm ben? Ben neden iyilikle beslenmedim? Kötülüktü bana iyilik yapan sadece. Kötülük, iyilik yapmaz ki kimseye, olmasa bir şer emeli..."

Geçerken bu cümleler zihninden, bir gölge görünür öteden... Diğer çatının üzerinde dikilen kimdir?

İram, kadehi paltosunun iç cebine saklar. Sonra kabartır kamburunu, iri gövdesi öne eğilir, saldıracak deli gergedan misali. Beklenmedik bu yabancı... Bu... Kafası karışır... Bu, o olamaz! Onu öldürdüğünden şüphesi yoktu o an! Bu "Hoca" değildir! Olamaz! Beni nasıl buldu? Nasıl bildi yerimi?

İram, sorulardan nefret ederdi ama bu gece sadece sorular değildi, nefret ettiği... Bu gece asıl nefret ettiği şey konuşamamaktı! Konuşabilse, aklındaki soruları sorar belki de konuşarak bir şeyleri anlatırdı. Kendini...

"Kellesini ayırdım bedeninden! Gördüm! Tükenirken nefesi, kanla dolarken ciğerleri! Benim katil ellerinden "Hoca" gibi ufak bir adam canlı çıkamaz!" diye geçirir içinden.

Fakat bu Hoca'dır. Karşısında, capcanlı ayakta durmaktadır.

Sakalları dans ederken rüzgarla, dışarıda çakan değil, gözlerinde çakan şimşeklerdir daha alevli olan!

Şimdi bir rövanş zamanıdır vakit!

Hoca, ayağını kaldırır, vurur sertçe yere! Çatı kiremitleri sökülür birer birer, yükselir göğe! Elinin ufak bir hareketiyle, tutar onları yüksekte! Hoca'nın her tarafı, havada asılı kiremitlerle çevrilidir şimdi. Gözleri kilitlenmiş İram'a...

İram, kabartmış yelesini bir aslan gibi. Saldırıya hazır, burnundan solumakta. Gözleri, yüzünün ifadesini aydınlatan, alev kızılı! Ellerinin çevresinde oluşmaya başlayan alev çemberleri. Yağan yağmurların söndüremeyeceği, cehennem ateşiydi, ellerinde yanan!
Gözleri kilitlenmiş Hoca'ya...

İki ayrı çatıda, iki ayrı taraf! İki güç yağmurun altında! İki farklı mizaç!

Saldırı ilk kimden gelecekti? İlk saldıran, sonunda galip olan mıdır? O zaman kim galip olmak için ilk önce saldıracaktı?

14.Bölümün sonu.

DEVAM EDECEK...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder