Hürriyet

13 Kasım 2011 Pazar

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 21.Bölüm )

21.Bölüm



Deccal'ın yeni kalesinin yükseldiği Türkiye'nin güneydoğusundaki Bitlis şehrinde...

Karanlık tahtında, Deccal:

-Kutsal emanetlerin ikisi de (Kuran-ı Kerim ilk örneği ve Kadeh-i Şerif) elimde artık. Mehdi'nin beni durdurabileceği güce kavuşması için bunlara ihtiyacı var ama onlar bende oldukça bu mümkünleşmeyecek!

İram, Deccal'a eliyle işaret eder ve ağzını gösterir.

Deccal, onun ne istediğini anlar:

-Konuşmak mı istiyorsun sadık kölem? Sana bir ağız mı vermemi istiyorsun?

İram, başını önüne eğip, bir kez daha çaresizliği ile baş başa kalmıştır.

Deccal:

-Bunu düşüneceğim...

Tahtından kalkıp, odasına doğru ilerler. Odasının ağır altın kapılarını aralar ve saten örtülerin serili olduğu geniş yatağına yürür.

Yatağında, çeşitli hile ve büyülerle kandırdığı köylülerin genç ve el değmemiş kızları onu beklemektedir. Kızların bilinçleri yerlerinde değildir. Robot gibi Deccal'ın pis zevklerini yerine getirmek için beklemektedirler. Deccal, ağır altın kapıları kapatarak, soyunur ve çıplakların arasına girer.

Tam bu sırada...

Altın kapılar hiddetle açılır! Deccal ne olduğunu anlamak için kafasını çevirdiğinde, İram'ı görür! İram, hiç olmadığı kadar öfkelidir. Gözlerini Deccal'a diker.

Deccal bağırır:

-Çık dışarı seni sefil yaratık!

İram, yerinden kıpırdamaz... Deccal iyice öfkelenerek, elinden çıkarttığı bir ateş topunu İram'ın üzerine fırlatır! Öyle yoğun bir ateştir ki bu, odanın her yanını kaplayıp, içerideki her şeyi kül eder. Altın kapılar bile erimeye yüz tutmuştur! Deccal'ın öfkesi, cehennem ateşi olup, İram'ın üzerine yağmaktadır!

Deccal nihayet sakinleşip, yataktan ayağa kalktığında şaşkınlığını gizleyemez...

İram'ın saçının teli bile zarar görmemiştir! Etrafında arapça harflerin döndüğü açık mavi bir kalkan vardır ve bu kalkan onu Deccal'ın büyüsünden korumuştur! İram paltosunu açar... Bedeninin her tarafına, ayetler yapıştırmıştır. Kuran-ı Kerim'in bütün sayfaları, üzerindedir!

Deccal, onun bu kurnaz hamlesi karşısında ne yapacağını bilemez:

-Sen... Sen ne yaptın? Bu hadsizliğin neden? Benim Kuran-ı Kerim'e dokunamadığımı biliyordun ve onun nerede olduğunu da... İçine koyduğun sandıktan çıkarttın ve bana isyan ettin! Seni  hain orospu çocuğu! Seni kendini akıllı sanan piç! Seni geberteceğim!  

İram, belinden bir bıçak çıkartır ve ani bir hareketle ağzının olması gerektiği yere saplar! Bıçağı hareket ettirir! Daha derine... Daha geniş... Duyduğu acı tarifsizdir. Kalbine kadar inen sızıdan dolayı, gözlerinden yaşlar akmaya başlar. Deccal, onu izlerken, içinden "delirmiş olmalı" diye geçirir.

İram acılar içinde kendine bir ağız açar ama ıstırabından dizlerinin bağı çözülmüş ve bayılacak durumdadır.  Elindeki kanlı bıçağı hiddetle Deccal'a fırlatır. Deccal, bıçağı henüz havadayken parçalar. İram'ın gözlerinden akan yaşlar ve ağzından akan kanı birbirine karışmıştır.

Daha önce hiç kullanmadığı ses tellerini akort etmek amacıyla hırıltılar çıkartır. Yutkunur ve kendini hazır hisseder... İlk defa konuşmak için hazırdır!

Kanlar içindeki ağzından, fısıltılar dökülür. Tekrar dener... Bu sefer daha yüksek tondadır. Deccal, bir canlının öfkesinin sebep olabileceği  "yıkımı" bildiğinden, içinde bir korku peydahlanmıştır. Sorar:

-Ne demeye çalışıyorsun? Sefil yaratık!

Gözlerini Deccal'a diker. Bir kez daha yutkunur ve olanca gücüyle haykırır:

-Seeen Taaanrı değilsinnnnnnnnnn !!!

Ve Deccal'ın üzerine doğru saldırır! Deccal bütün dikkatini dövüşe verdiği için kızlar üzerinde ki büyüsü kaybolur. Kendine gelen kızlar, çığlıklar atarak, odadan kaçarlar. Deccal'ı yere seren İram, onun suratına ardı ardına yumruklar indirmektedir. İram'ı çevreleyen kalkan, Deccal'ın ona karşılık vermesini engellemektedir.

Kopan gürültüyü duyan diğer Deccallar, odanın kapısında belirir. Deccal emreder:

-Saldırın, parçalayın şu sefil mahluku!       

Savaş naraları ile İram'ın üzerine atılırlar! İram'ı çevreleyen kalkan, ne yazık ki onları etkilememektedir. Kuran-ı Kerim'in sayfalarından oluşan bu kalkan sadece gerçek Deccal'i engellemektedir.

Ellerinde palalar olan uşaklar(Deccallar)İram'ın bedenine darbeler saplamaktaydı. İram bu darbelere rağmen yerinden kanlar içinde doğruldu. Birini boğazlayarak gebertirken, ötekinin kafatasını tek eliyle ezdi.  Uşaklar, aralıksız palalarını savurmaya devam etti. İram'ın kanı her yana saçılmıştı... Sonra bacağına sarılar başka bir uşağı da, alevle çevrelediği elleriyle, ikiye böldü. İram, Deccallar Ordusunu birer birer öldürürken, onların geri kalanları da saldırmaya devam ediyordu. Otuz Deccal..! Yerde cesetler, dağ gibi birikiyor, İram acı ve öfkeyle bağırıyordu:

-Allah'ım bana güç veeeeeer!

Bu çığlık duvarlara bir tokat gibi çarpmıştı! İnanmayan, inanmaya başlamıştı! Konuşamayan, bağırmaya...

Bütün deccalları öldürdü... Hepsini... Parçalanmış bedenler, ayaklarının altında seriliydi. Kan kokusu keskindi... İram'ın gözleri  ateşler içinde, elleri düşmanlarının kanıyla süslüydü. Sırtında, göğsünde ve her yerinde derin kesikler, kopuklar vardı. Bedenine giydiği Kuran-ı Kerim parçalanmış ve Deccal'a karşı yegane savunması düşmüştü. Ayakta zorlukla duruyordu ama duruyordu!

Onun son duruşuydu...

Deccal sırıtarak, yükseldi. "Öl" dedi. İram'ın bedenindeki bütün damarlar şişerek, patlamaya başladı. Ölürken, acısını artık bağırabiliyordu... Koca beden, artık mücadele edemez oldu ve yere düştü.

Öldü.

...

21.Bölümün sonu.

DEVAM EDECEK...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder