Hürriyet

11 Kasım 2011 Cuma

Miladi 2120 Hicri 1545 ( 19.Bölüm )

19.Bölüm



Kral Abdullah 3'ün ve askerlerinin başına gelenler, Suudi Arabistan, Suriye ve Irak'ta yayılır. Deccal, bu ülkelere de ziyaretler düzenler. Kendisinden korkulduğunun bilincindedir ve ondan korkmayanları, inanmayanları acılara boğar. Adımını attığı her yere kanlı lanetini götürmektedir. Zaman geçtikçe yaptığı yıkımlar ve akıttığı kanlar, insanların ondan ve onun cehennem ordusundan korkarak, inanmaya başlamasına neden olur. Deccal gün geçtikçe güçlenmekte ve artık durdurulamaz hale gelmektedir. Köleleştirdiği ordusunu, kan ve korku ile beslemektedir.   

İran, Tebriz dolayları...

İran'ın zenginliklerle dolu kültür simgesi olan bu şehir; 2113 yılında yaşanan ölümcül bir salgından sonra eski güzelliğini kaybetmiş ve yaşayan bir ıstırap şehrine dönmüştür. Hastalığın ileri azalmış ama halen silinebilmiş değildir. Salgından sonra topraklar bereketini yitirmiştir. Tarım ve hayvancılık  tamamen ölmüştür.

Deccal, kapkara devasa bir yaratığın üzerinde, peşinde müritlerinden oluşan şeytani ordusu ile Tebriz'in sokaklarında ilerlemektedir. Etrafında, terk edilmiş evler, sokaklarda yaşayan hastalıklı insanlar görmektedir. Kaldırımlarda ve sokak aralarında, bazı insanlar açlıklarını gidermek için, cesetleri pişirip yemektedir!

Köşede genç bir kız görür. Kız, yere oturmuş, elbiseleri paramparça, ellerini dizlerinin arasında kavuşturmuş ağlamaktadır. Deccal, kendisini taşıyan mahlukatın üzerinden iner. Kız kafasını hafifçe kaldırıp ona bakar(1).

(1) Deccal, insanlara uzun boylu, yakışıklı ve genç görünmektedir. Bindiği yaratıkta, siyah bir Arap atı olarak yansımaktadır. Askerleri de yiğit ve muzaffer birer savaşçı gibi görünüyorlardır. Bu görüntü yanılsamasının sebebi, Deccal'ın kara büyüsüdür.

Kıza elini uzatır, gülümseyerek... Onu ayağa kaldırır yavaşça ve sorar:

-Burada neler oldu böyle?

Kız, ağlamaklı sesiyle:

-Bir hastalık geldi, yedi yıldır devam eden bu musibet, hayatlarımızı aldı bizden. İnsanlığımızı bile aldı.

Kız, ceset yiyenleri işaret ederek:  

-Şunlara bakın efendim! Şu rezil vahşilere bakın. Karınlarını doyurmak için birbirleri yiyorlar. Kendi ailelerinin, çocuklarının etlerini çiğniyorlar!

Deccal:

-Sen neden ağlıyorsun?

Kız:

-Annem salgında öldü. Babamda... Bildiğim ve tanıdığım bütün akrabalarımı bu hastalığa kurban verdim!
Deccal:

-Sen nasıl hayatta kaldın?

Kız:

-Ailem hastalandıktan sonra bende hastalandım. Babam bir doktor ve bilim adamıydı. Günlerce, hasta haliyle çalıştı. Geceler boyu uyumadan... Sonunda hastalığı etkisiz hale getiren bir antidot buldu ve tedaviyi ilk önce bana uyguladı. Bir kaç gün sonra iyileşmeye başladım. Hastalığın belirtileri ortadan kayboluyordu. Babamın hastalığıysa gün geçtikçe daha ağırlaştı. İlaçtan sadece bana yetecek kadar yapmıştı. Devamını getiremeden, bir gece laboratuarında öldü. Başında ağladığımı hatırlıyorum. O gecenin sonrasında annemin de gözlerim önünde eriyip, gitmesini seyrettim. O evde daha fazla kalmak istemedim ve sokaklara kaçtım.

Deccal:

-Anneni ve babanı hayata döndürmemi ister misin?

Kız, bakışlarını pür dikkat Deccal'a diker ve dudakları titreyerek sorar:

-Nasıl ?!

Deccal, elini yavaşça kızın omzuna koyar:

-İster misin kızım?

Kızın ağzından solgun, ürkek bir kelime çıkar:

-Evet...

Deccal, gülümser. Yavaşça ayağa kalkar ve arkasını döner. Az ileride cansız yatan iki bedene doğru ilerler. Ellerini birbirine kavuşturur. Cesetlerin başında "Sanskritçe" sözler mırıldanır. Yaptığı bu ritüel ölüleri canlandırmak için eski İran'da uygulanan bir Zerdüşt(2) ritüelidir.

(2) Zerdüşt dinler tarihinde başlıca iki açıdan önem taşır:
Bir yandan Yakındoğu ile Akdeniz Bölgesi’nin Helenistik döneme (M.Ö. 323 - 30) özgü gizli bilimleri ve büyü uygulamalarıyla bağlantılı olduğuna inanılan efsanevi bir kişiliğe dönüşmüş, öbür yandan da tek tanrılı öğretisi ile batılı araştırmacıların ilgisini çekmiştir.

Kız olduğu yerden neler olduğunu tam seçememekte ve korkudan içine sindiği kabuğunu kırıp, bir türlü Deccal'ın yanına gidememektedir. Biraz geçtikten sonra yere çöken sis bulutunun içinde 3 gölge belirir. Kız korku ve heyecanla beklerken, gözleri parlar. Yüzünde bir gülümseme belirir. Hızla ayağa kalkar, kollarını açarak koşmaya başlar. Sevinçle bağırır:

-Anneeee, babaaaa, yaşıyorsunuz!

Annesi ve babasının kollarına atlar. Sahtekarın bir araya getirdiği aile birbirine, sevinç gözyaşları ve özlemle sarılırlar!

Bu sahneyi uzaktan sırıtarak izleyen Deccal, etrafındaki insanlara seslenir:

-Benim ilahlığımı kabul edin! Ben sizin Tanrı'nızım. Benim Tanrı'lığımı kabul edin! Böylece ölen sevdiklerinizi diriltebilir ve topraklarınızı hastalıktan arındırarak, sonsuz bereketi armağan edebilirim!

İlk önce ailesine kavuşan kız önünde eğilir. Sonra Deccal herkesin hastalığını ve açlığını iyileştirince, onlarda eğilirler. Deccal'ın ilahlığını kabul ederler. Karşı çıkanlar ise onun askerleri tarafından işkenceler ve ölümle cezalandırılır.

Deccal Tebriz'i almıştır. Ardından, onun ilahiyatı, Ortadoğu'daki diğer ülkelere de yayılır. Gittiği her yerde kara büyüden mucizelerle, kurak toprakları yeşertir. Ölüleri diriltir. Hastaları ayağa kaldırır. Açlığı bitirir. Karşılığında ise ona inanan herkesin ruhunu köleleştirmektedir.

Ordusunda çok iyi işler yapan ve misyonerlik vazifelerini yerine getirenlere kara büyüden güçler armağan eder ve ordusunun özel bir kısmını(sadece otuz en iyi adamı) Deccal yapar. Onları kendi suretine benzetir. Güçlerinin bir kısmını verir. Deccallar ordusu yaratır.

Birçok kafir ona katılır ve iman eder. Hatta müslümanların da büyük bölümü, ona inanıp iman etmeye başlar. Genelde ilk kandırdıkları kadınlar ve çocuklardır.

Allah'a karşı taşıdığı kanlı ihanet tohumlarını, gittiği topraklarda filizlendirir! 

... 

19.Bölümün sonu

DEVAM EDECEK...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder