Hürriyet

30 Ocak 2012 Pazartesi

BEBEK (7.Bölüm)

Anneannemin vefatından sonraki gün.
Kapıyı yavaşça açtım. İçim mahvoluyordu, o eve adım atarken. Kucağımdaki bebeğin altını değiştirdim önce. Birbirimize alışıyorduk. Artık ağlamıyordu. Ona aldığım çıngıraklı oyuncağı verdim. Televizyonu da açtım. İzlesin, oyalansın diye... Her yere anneannemin beyaz sabun kokusu sinmişti. Eşyalarını yavaşça toparlamaya başladım. Mutfağı... Banyoyu... Salonu... Son nefesini verdiği yatağı... Her yeri toparladım. Arada oturup, ağladım. Arada balkona çıkıp, sigara yaktım. Gözüm bebekte...

Anneannemin dediği son cümleyi hatırlamaya çabaladım. Neydi? Düşünüyordum... Neydi..? En son ne demişti? Hatırladım nihayet.

En son "Maşallah çokta güzel bebek. Keşke senin olsaydı..." demişti.

Televizyon izliyor, ağzında biberonu. Sevimli velet. Ne düşündüğümü tahmin edersiniz herhalde. Onun benimle kalıp, kalamayacağını düşündüm. Bunun ne kadar doğru olacağını... Karakola haber vermeyi... Hiç haber vermemeyi... Anneannemin son sözlerini, son isteğini bu şekilde gerçekleştirmiş olacaktım. Biliyorum, onun asıl kastettiği bu değildi. Bu şekilde değil. Benim evlenip,çoluk çocuğa karışmamdı. Fakat bunca yıldır ilişkisi bile olmamış biriyken, bunca yıl sonra nasıl olacaktı da, birini bulup, evlenecektim? Ömrüm buna yetecek miydi? Ayrıca içimden bir ses, bu bebeği,o gece bulmamın bir tesadüf olmadığını, bunun kader olduğunu söylüyordu. Hoş, bugüne kadar içimde ki ses beni genelde yanıltmıştı.

Kararımı vermiştim. Sigaramı söndürüp, içeri girdim. Bebeğin yanına oturdum. Birlikte televizyon izlemeye devam ettik.
...

Bir hafta kadar sonra yıllık iznim bittiği için İstanbul'a dönmüştük. Ben ve ufaklık... Çanakkale'de ki anneannemin evini derli toplu bırakmıştım. Oraya bir daha ne zaman gideceğimi bilmiyordum. Üzüntüm biraz azalmıştı. Saatler sonunda Bakırköy'e... Eve varmıştık.

Kapıdan girince, bebek ağlamaya başladı. Altını değiştirme zamanı diye düşündüm. Açtım baktım. Altı kuruydu. Karnı da aç değil, biliyorum. Gazı mı var acaba? Karnına bakıyorum. Sertlik var biraz sanki. Kucağıma alayım. Heh, oldu işte. Şimdi sırtını biraz okşayalım...

-Hadi kızım. Çıkart gazını. Sal gitsin (bunu söylerken gülüyorum ama bu sefer o iyice avazlaşmaya başlıyor).
    
-Sakin ol kızım. Tamam. Kötü espriydi, özür dilerim. Tamam, ağlama artık. Neyin var? Ne istiyorsun?

Ateşine baktım. Ateşi vardı. Doktora götürecek paramın olmadığı gerçeği ve onu doktora götürmem gerektiği gerçeği ile baş başa kalmış ve başıma ne iş aldığımı düşünmeye başlamıştım. Birinden para istemeliydim. 

Düşündüm… Arayabileceğim ve bana para verecek çok fazla insan yoktu. “Allah’ım ben ne yapıyorum?” diye kendimi sorgulamaya başlamıştım ki… Cep telefonum çaldı. Arayan Gülay’dı. Açtım:

-Naber tatlım?

-İyilik canım, sen nasılsın?

-Bende iyiyim. Evdeyim işte. Sen nasılsın Gülay’ım.

-Ayy aynı işte. İş güç, uğraşıyorum.

Gülay bir an duraksadı…
-Metin, sen neredesin?

-Evdeyim... ???

-Ee, yanında kim var?

-Kimse… ???

-Ağlama sesi geliyor.

-Aaa… Immm… Evet. Doğrudur.
Gülay’a saçma sapan ünlemler kullanıp, duruyordum. Doğru dürüst bir cümle kuramadım ve sonunda tahmin ettiğim tepki geldi.

-Yaa, Metin deli etme beni! Evde bebeğin ne işi var? Kimin bebeği o?

“Eğer yalan söyleyecek kadar çakal değilseniz, doğru söyleyecek kadar cesur olmalısınız!” Bende doğruyu söylemeye karar verdim. Ayrıca bebeği doktora götürmek için Gülay’dan yardım isteyebilirdim. O bana hep yardım ederdi…

-Kısaca özetleyeyim; bu bebek benim sorumluluğumda ve şuan ona benden başka bakacak kimse yok! Senden bir şey isteyeceğim. Lütfen dinle beni.

Sesinden anladığım; Gülay, benim yarım yamalak konuşmalarımdan ve ne olduğunu anlayamadığından biraz kızgın, birazda şaşırmıştı.
-Ne?

-Yanımdaki bebeğin ateşi var. Onu doktora götürmem lazım ama param yok. Tatlım, sende varsa… Çünkü başka kimseden isteyemem bu durumda.

-Metin ne diyorsun? Ben hiçbir şey anlamadım!

- Tatlım, şu telefonda bunu anlatamam. Buraya gelebilir misin?

Gülay’ın sevdiğim bir yönü de çözüm odaklı olmasıdır. Telefonu kapatmadan önce en son şunları söyledi:
-Tamam, geliyorum. Ne karıştırıyorsun bilmiyorum ama içimden bir ses çok kızacağımı söylüyor. Bekle!

Dedi ve telefonu kapattı. Olayları anlattığımda, bana gerçekten kızacaktı. Bebeğin yanına gittim, elimle ateşine baktım. Evde bir derece bile yoktu! Tek başıma yaşamaya alışmıştım. Ne bu ev, ne de ben bir bebeğe göre değildik! Ben bu bebeğe nasıl bakacaktım? “Offf! Gülay çabuk gel lütfen..”



7.Bölümün Sonu.

DEVAM EDECEK...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder