Hürriyet

11 Ocak 2012 Çarşamba

BEBEK (3.Bölüm)

Eve gitmeden önce her akşam yaptığım gibi markete uğrayıp "Jelibon" aldım. Şeniz çok seviyor.  Pek fazla dostum yoktur. Yani sadece birkaç kişi... Binlerce kişiye bedeldir, o birkaç kişi...

Bunlardan biri Tülay'dır. Tülay, uzun yılların vermiş olduğu samimiyeti ile beni, yorulmadan kaldırabilen kadim can yoldaşımdır. Arkadaşım, ablam, dostum ve kardeşim... Birbirimizin sürekli yanında olmaya özen göstermiş, güzel bir sevgiyi zamana yaymışızdır.

Diğeri ise neşe ve moral kaynağım olan Gülay. Aslında kendini depresif ve olumsuz olarak nitelendirir ama ben onunlayken hep olumlu anılar biriktirdim. Gülay'ın bir gülüşü, bir neşesi vardır ki; görülmeye değer. Can kaynağım! Birbirimizi güzel severiz.

Hakan'ı unutmamak lazım. Tülay'ın müstakbel eşi; Hakan sadedir. İyidir. Dolambaçsız, olduğu gibi... Severim öyle adamı. Adam gibi adamdır! Şu sıralar Tülay'la evliliklerinin dördüncü yılını devirmek üzereler.

İşten atıldığıma inanamıyorum halen. Sabah uyanırken demiştim ki kendi kendim "şükürler olsun. İyi ki işim var!" Hayat komik olduğunu sanan kötü bir şakacı. Şimdi eve gidiyorum. Yaşamamın tek sebebine... Kızıma... Kış daha yeni başladı. Havalar soğuyacak. Kıza kışlık almam lazım. Elbet iş bulurum ama ne zaman? Beni karamsarlığa iten, işsizlik değil. Yeni bir iş bulana kadar yaşayacağım belirsizlik! Eve gidince enine boyuna plan yapmam gerekiyor. Apartmanın merdivenlerini çıkıyordum. Dairemin kapısına geldim. Anahtarları çıkarttım, kapıyı açtım.

-Aaaa babaaa (koşarak gelmişti)!

-Kızımmm. Naber aşkım? Canım benim(sarıldık).

-Baba ne aldın bana(bu soru hiç şaşmaz)?

-Jelibooon aldım kızıma(bu cevapta...)

Paketi elimden kaptığı gibi koşarak salona, televizyonun karşısına geçti. Bu arada... Kızım henüz 5 yaşında. Dünya onun kadar güzel olsa...

Ben üstümü çıkartmak için içeriye geçtim. Şimdi merak ediyorsunuzdur. "5 yaşında bir kız çocuğunu evde tek başına mı bırakıyorum?" diye. Hayır, Gülay var. Bahsetmiştim az önce. Şuan uyuyor. Uykusu derindir. Bütün gün çocukla uğraşmak kolay değil. Yorulmuş olmalı... Uyusun biraz... Evli değiliz. Sevgili değiliz. Zaten sevgili olarak pek tercih edilebilecek biri sayılmam. Dostluğumuzu paylaştığımız gibi aynı evi ve hayatı da paylaşıyoruz.

Şeniz'i beş yıl önce bulduğum gün, anlamıştım ki onu tek aşıma yetiştirmem zor olacaktı... Ben asla evlenememiştim ve çocuk sahibi de olamamıştım. O geceye kadar... Bolu Dağı'nda, o terk edilmiş arabanın içinde, avaz avaz hayata ilk isyanını eden, küçük kız çocuğunu buluncaya kadar...

Tülay'a asla bu şekilde anlatamadım. Önce bana çok kızacak sonra onu, ailesine teslim etmeleri için karakola götürmemi söyleyecekti.  Ailesinin başına o gece, ya çok kötü birşey geldi ya da herhangi bir sebepten, arabayı yol üzerinde bırakıp, gittiler. Belki de bu bebek kaçırılmıştı! Kasten mi terk edilmişti? Bilmiyorum... Farklı onlarca senaryo aklıma geldi yıllarca...

Onu karakola bıraksam, yetimhaneye göndereceklerdi. Masum bir bebeği yetimhane dedikleri, hastalıklı yere göndermelerine izin vermeyecektim. Onu alıp, eve geldim. Herkese evlat edindiğime dair, uydurduğum hikayeyi anlattım.

Gerçeği bir tek Gülay'a söyledim. Beni anladı ve yanımda kaldı. Şeniz'i büyütmemde emeği çoktur. Şeniz, beni öz babası olarak biliyor. Annesinin, onu doğurduktan sonra cennete gitmesi gerektiğini söyledim. Henüz ölümü ve cenneti tam anlayamıyor fakat annesinin dönmeyeceğinin bilincinde.

Gülay onun annesi sayılır. Son 3 yıldır beraber yaşıyoruz ve başka ailelerden geliyor olmamıza rağmen, üçümüz çok güzel bir aile olduk. Hep söylerim:
 
-Aile, kan bağından fazlasıdır!

...

3.Bölümün Sonu

DEVAM EDECEK...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder