Hürriyet

21 Eylül 2011 Çarşamba

Süre Doldu! Kalemleri Bırakın!


Elinde beklettiği kalemini, huşu içinde oynatıyordu. Bu kalem ona neler kazandırmıştı, o günden itibaren...

İlk kalemi tanıdığında, 6 yaşında bir veletti. Evinin dışında, savaşın hakim olduğu; kırmızı, siyah karışımı atmosferde... Çizmeye başladı pervasızca...

Çok çocuk ya...

Kağıtlar, duvarlar, gazete sayfaları... Kaleminin çalıştığı, her zemine çizim yapıyordu, durmadan...

Durmadan derken; sadece sığınak sirenleri, çığlık atmaya başladığı anlarda bırakıyordu çizimini... Annesinin, onu kolundan çekip, sığınağa kaçırması anlarında...

Yıllar geçti... O kaçışlar, o savaş bitti. Hayat savaşıyla tanıştı, büyüyemedikçe...

Anladı, kan akmadan çekilen acıların, daha elem verici tarafını...

Koca adam oldu sözümona(bana)... 30 yıllık hayat savaşının, mücadele cephesinde... Kalemini bırakmadı hiçbir zaman!

Kalemini bırakmadı; Kaldığı sınavlardan sonra...

Kalemini bırakmadı; Mutlu akşamlarında...

Kalemini bırakmadı; Ruhu onu terk ettikten sonra...

Kalemini bırakmadı; Parasız ve paralı zamanlarında...

Kalemini bırakmadı; Eli tutamayacak hale gelse bile ara sıra...

Kalemini bırakmadı; Dünde ve bugünde...

O savaşta yetişen çocuk hala devam ediyor çarpışmaya...

Ona çarpanlar canını çok yaksa da; O şuan bile devam ediyor çizip, yazmaya...

Kimse bana, ne zaman "kalemimi" bırakacağımı, ne zaman "ne yapacağımı" söyleyemez. Söylediğini sanır, o istedi diye yaptığımı sanır, çok yanılır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder