Hürriyet

8 Şubat 2012 Çarşamba

BEBEK (9.Bölüm)

Biraz sonra salonda otururken, dile gelmesinden korktuğum kelimeler yola çıktı.

-Metin bu çocuğun bir ailesi var. Onu merak eden, bekleyen… Annesinin, babasının onu ne kadar merak ettiğini bir düşün. Kötü bir niyetin olmadığını biliyorum ama doğru olanı yapman lazım.  Bu senin bebeğin değil!

-Haklısın…

-Ayrıca nasıl bakabilirsin ki? Çalışıyorsun oğlum(Gülay’ın konuşma tarzını seviyorum. İçten...).

Gülay bunları söylerken başımı öne eğmiş, halı desenlerine bakıyordum. Dediklerinde haklıydı. Olayı başka bir açıdan gördüm. Ben bir bebek kaçırmıştım! O uyuyan bebek, benim değildi. Bu rüya kabusa dönüşmeden bitmeliydi.

-Gülay, ben… Ben…

-Canım, bir şey demene gerek yok. Yarın birlikte karakola gider ve ailesini bulmaya çalışırız.

Bazen ona ihtiyacın olduğunu söyleyemezsin ve o bunu anlasın istersin. Bakışların ağırlaşır, hareketlerin tutuktur. Başına bir ağırlık oturur sanki. İçinden “beni anlasın” dersin. Çünkü ona ihtiyacın olduğunu söylersen, güçsüz görünmekten, onun nazarında zayıf düşmekten çekinirsin. O anladığında ise her şey rahatlar. Aklın, gözlerin, ellerin… Karnında biriken sancı gider. Rahatlarsın kısaca…   

-Biz? Sende mi benimle geleceksin?

-Evet. Beraber gideriz.

“Beraber” kelimesini duyduğumda rahatlamıştım. Karakolları sevmem. Kim sever ki? Bu yönden rahatsızlığım devam diyordu.

O gece bunları konuştuktan sonra birer sigara daha içip, uyuduk. Sabah Gülay işe gitti. Benimde iş başı yapmam lazımdı ama bu gün olmaz. Bu bebek varken… Gülay haklıydı gerçekten. Bu işi kotaramazdım. Bu şekilde olmaz…

Gülay beni uyandırmak istememiş ve 07:45’de kalkıp, onbeş dakika da hazırlanıp,hooop iş başı… Ben o saatlerde son rüyamın final sahnesindeydim. Rüyamda bir çizgi roman dükkânındayım. Çizgi roman bakıyorum… Benden başka kimse yok içeride. Derken arka taraftan bir ağlama sesi… Bir bebek ağlaması duyuluyor. İçimden “kimin bu bebek, sustursa ya şunu” diye geçiriyorum. Avazı çıktığı kadar ağlıyor. Bütün sakinliğim, huzurum kaçıyor birden. Elimdeki çizgi romanı bırakıp, ağlama sesine doğru ilerliyorum. Arka tarafa açılan bir perde var. Hani rüyanızda, bazen ne yaparsanız, ne olacağını hissedersiniz ya! İşte bende biliyorum ki; perdeyi açarsam, bebek susacak. Sadece ilgi istiyor…

Perdeyi açarken, renkler, görüntüler birbirine karıştı. Rüya yok olmaya başladı. Gerçek hayata geçiş yapıyordum. Rüya, tam perdeyi aralarken bitti. Uyanmıştım. Öyleyse ağlama sesi neden hala devam ediyordu? Aman Allah’ım! Bebek ağlıyor! 

Hemen yerimden fırladım! Küçük odaya, bebeğin yanına koştum. Çok ağlıyordu. Kucağıma aldım. Ateşi yoktu. Kucağımda sallamaya başladım. “Pişşş, pişşş, pişşşş” sallıyordum. Bana bakıyordu. Biraz kusmuştu. Ağzının etrafını sildim. Şimdi… Neyse sustu nihayet. Küçük eliyle, burnuma dokundu. Beni keşfediyordu, tanımaya çalışıyordu. Bende kendi kendime söyleniyordum.

“Aaahh. Ben bir aptalım! Çocuk ağlıyor ve ben uyanmıyorum! Çatladı be çocuk ağlamaktan!”

-Uyu ufaklık… İşte böyle. Henüz uyanmak için erken. Uyusun da büyüsün, ninni…

“Sesim çok kötü. Açtı gözlerini tekrar! Fena geldi çocuğa benim ninni.” Hiç söylemeyi düşünmediğim bir şey söyledim o anda içimden.

“Allah’ım bu bebeği ailesine teslim edeyim. Bitsin bu iş!”



9.Bölümün Sonu.

DEVAM EDECEK...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder