Hürriyet

12 Haziran 2011 Pazar

ÇAY

Bazen evde tek başınıza oturursunuz. Sonra sıkılıp, dışarı çıkmak istersiniz ve çıkarsınızda...
Tamam.

Dışarı çıktınız, etrafınıza bakıyorsunuz. Hava da güzel mi, güzel... Yürüyorsunuz. Aradan on dakika geçti hala yürüyorsunuz.

Eee? Nereye doğru bu yürümeler?

Bilmiyorum. Bilmiyorsunuz!
Sıkıldınız yada yoruldunuz adım harcamaktan yollara... Oturayım şuracıkta bir yere dediniz...
Oturdunuz...  Oturmakla da kalmadınız, sanki evde çay içme imkanınız yokmuş gibi heyecanla gördüğünüz ilk garsona "bir çay hocam" diyerek sipariş verdiniz.  Sabırsızlıkla garsonun getireceği çayı bekliyorsunuz...

Sanki bugünkü sıkıntılı yalnızlığınız çay ile bitecek!
Geldi çay. İç! Hadi iç! İçsene, deminden beri ( 5-10 saniye) bekliyordun ya..
İçsene!

Sıkıntıların akıp gidecek ya boğazından aşağı, ılık ılık...

Hadi iç!

Etrafta herkes sevdiği ile, eşiyle, dostuyla, muhabbetlerine pezevenk olsun diye yudumlarken çayını, sen sanki yalnızlığına derman olacakmış gibi demin sipariş verirken hissettiğin heyecanla,  hevesle içsene!!!

Hadi iç!

Millet demlenirken birbirinin varlığı ile sen yalnızlığın yokluğu ile içsene!
Hadi kalk, hadi oturma daha fazla... Sıçmışım çayına! At bir lira masaya, kalk!

Hadi kalk!

Mal gibi içine girdin "aile çay bahçesi"nin. Sen aile misin? Alemsin... Ulan çayla, çırayla yalnızlık mı gider?     

Bu ayaklar yalnız başına ancak eve gider. Tekrar ve Tekrar...

Hadi yürü... Siktir git!

Hadi ama bu kadar küfrü hepiniz söylüyorsunuz. Şimdi beni ayıplayıncaya kadar gidin bir çay için...

Sıcak sıcak...

Yalnız dikkat edin; Yalnız içmeyin! Çayın yanında mutlaka bir şeyler olsun. Sevdiğiniz bir şeyler...

Afiyet olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder